Salı, Şubat 14, 2017

Toplumsal Cinsiyet

Aksu Bora

Cinsiyet, her birimizin bu dünyaya gelirken yanımızda getirdiğimiz özelliklerimizden
biridir: Kız ya da oğlan bebekler olarak doğarız. Bu nedenle de cinsiyet
özelliklerini biyolojik birer nitelik olarak kabul ederiz. Yani “doğal”. Toplumda,
aile içinde, kişisel ilişkilerde, kadın ve erkeklerden beklentilerimiz farklıdır, bu
farklılığı da “doğal” karşılarız.
Peki nedir bu “cinsiyet özellikleri” dediğimiz şey?



Dünyaya birbirinden çok farklı olmayan bebekler olarak geliyoruz, sonra kadın
ve erkek olmayı öğreniyoruz. Daha doğumumuzdan önce başlayan bir süreç bu.
Kız ve erkek bebeklere konan isimleri düşünün: Ceren/Aslan gibi, Gül/Çınar
gibi... Bu isimler, onlardan beklentilerimizi de gösteriyor. Kızımızın ceylan gibi
zarif ve güzel, oğlumuzun ise aslan gibi güçlü ve yırtıcı olmasını istiyoruz belli
ki! Bu isimler, aynı zamanda, içinde yaşadığımız kültürde kadınlık ve erkekliğe
ilişkin değer yargılarıyla bağlantılı.

Kadınlık ve erkekliğin kültürel olarak kurulan, öğrenilen kalıplar olduğunu söylemek,
onları biyolojik özelliklerden daha az “gerçek” yapmaz. Kişisel olarak
hoşlanmasak ve benimsemesek bile, cinsiyetin bu şekilde kurulması, bizim benliklerimizin
kuruluşunun da bir parçası olur, bizim nasıl insanlar olduğumuzu,
neleri yaptığımızı, neleri hayal ettiğimizi, nelerden vazgeçtiğimizi belirler.

Kadınlık ve erkeklik kalıpları, bizi basitçe birbirimizden farklılaştırmakla kalmaz,
aynı zamanda toplumsal kaynaklara erişimimizi de büyük ölçüde etkiler.
Yani, kaynakların bölüşümünde cinsiyet, önemli bir faktördür. Bu faktörün
etkisini rakamlarda açık biçimde görürüz. Yani, “kadın sorunları”, yalnızca
değerler ve ideoloji değil, bütün bir toplumsal örgütlenme ve bölüşüm ile de
ilişkili bir alandır.

SİVİL TOPLUM
KURULUŞLARI İÇİN
TOPLUMSAL CİNSİYET
REHBERİ
s. 11-12'den aynen alınmıştır.

2008, Ankara
STGM Sivil Toplum Geliştirme Merkezi


Hiç yorum yok: