Salı, Kasım 26, 2019

Boyun Eğme ve Tevazunun Cinsiyetçiliği

Ursula K. Le Guin

İngilizcedeki MODESTY (Tevazu, alçakgönüllülük) sözcüğü Latince Modestia sözcüğünden gelir. Modestia, Latincede kibir, gösteriş, gurur anlamları taşıyan Superbia’nın zıddıdır. Tevazu, haddini aşmanın, kibrin karşıtıdır. Romalılarda tevazu; kibirden edilgen, istem dışı uzak durmak değil, kendi-kendini kontrol ve akılcı gerçekçilik gerektiren faal bir erdemdi.

Ama bir de ikincil, daha dar, cinsiyetci bir anlamı vardı. Bir kadın için tevazu, kişinin erkek üstüne/babasına/kocasına sessizce riayet etmesi, artı, diğer erkeklerin dikkatini çekmemek üzere tasarlanmış bir geri çekilmeydi.

Bu cinsiyetçi ikincil anlam gelişti ve sözcüğün esas anlamını zayıflattı. Erkeklerin çoğu ve kadınların birçoğu kadınlara uygun sayılan bir erdemin erkekte bulunmasını takdire şayan görmüyordu. Ve Hıristiyanlık ortaya çıktığında, Hıristiyan ahlâkçıların kibre başat günah gözüyle bakmalarına rağmen, kibrin zıddı tevazu değil, uysallık ve boyun eğme oldu. İnsanın kendini aşağı koyması, kibirden uzak durmasından çok farklı bir şeydir. Uysallık ve boyun eğme zorlayıcıdır ve sıklıkla fazlasıyla görünürdür. Tevazu ise boyun eğme ve uysallık kadar seksi değildir; doğası icabı aşırılıktan uzaktır ve büyük ölçüde kişinin kendi becerileri ve umutlarının gerçekçi değerlendirmesine, olabilirliklere saygıya ve çalım satıp böbürlenmekten hoşlanmamaya dayanır. Boyun eğme ve uysallık gayet dramatik yollarla gösterilebilir, gösteriş yapılabilir ama tevazu, tanımı icabı gösteriş yapmaz ve yapamaz.

Geçen yüzyılda bu sözcük moda olmaktan çıkıverdi. Bugün "sade ve gösterişsiz" anlamında bir sıfat haricinde, nadiren olumlu kullanılıyor ve sıklıkla küçüklük veya fukaralık (mütevazı bir ev, mütevazı gelir) anlamında alınıyor.

Pazartesi, Kasım 25, 2019

İstanbul Sözleşmesi





Avrupa Konseyi Sözleşmeler Dizisi - No. 210










Kadına  Yönelik  Şiddet  ve  Aile  İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi






İstanbul, 11. V. 2011
  




















Pazartesi, Nisan 29, 2019

Kediler cennete gitmez. Kadınlar Shakespeare’in oyunlarını yazamaz.



Kadınların Elizabeth döneminde neden şiir yazmadıklarını soruyorum ancak nasıl bir eğitim aldıklarını bilemiyorum;  yazı yazmak öğretiliyor muydu onlara;  kendilerine ait bir oturma odaları var mıydı;  yirmi bir yaşına  gelmeden  kaç  kadın  çocuk  doğuruyordu;  kısacası  sabahın sekizinden  akşamın  sekizine  kadar  ne  yapıyorlardı.  Görünüşe  bakılırsa  paraları  yoktu;  Profesör Trevelyan’a göre, çocukluktan çıkmadan, on beşinde ya da on altısında, hoşlansalar da hoşlanmasalar da evlendiriliyorlardı. Bunları gördükten sonra, içlerinden birinin ansızın Shakespeare’in oyunlarını yazmasının son derece garip olacağına  karar  verdim ve  artık hayatta  olmayan o  yaşlı  beyefendiyi düşündüm, sanırım piskopostu, geçmişteki, şimdiki ya da gelecekteki hiçbir kadının Shakespeare’in yeteneğine sahip  olamayacağını  söylemişti.  Bu konuda  gazetelere  yazılar  göndermişti.  Bilgi  almak için kendisine başvuran bir  hanıma, bir  tür  ruha sahip olsalar  bile kedilerin cennete gitmediklerini söylemişti. Şu yaşlı beyefendiler insanı fazla düşünmekten nasıl da kurtarıyorlardı! Onlar yaklaşınca cehaletin sınırları nasıl da geriliyordu!
Kediler cennete gitmez. Kadınlar Shakespeare’in oyunlarını yazamaz.