Çarşamba, Haziran 21, 2017

Cinsel Yönelim ve Cinsel Yönelim Ayrımcılığı

Nesrin Yetkin
https://tr.123rf.com/photo_17688432_birbirine-herkesin-e%C5%9Fit-farkl%C4%B1-cinsel-y%C3%B6nelim-
insanlar%C4%B1n-%C3%A7iftler-temsil-trafik-i%C5%9Fareti.html
‘Bedensel cinsiyetimiz’ doğuştan belirlenir. Hepimiz kadın ya da erkek cinsel organları ile doğarız. Tek istisna nadir görülen hermafroditlerdir. İlk çocukluk yaşlarında ‘cinsel kimliğimiz’ gelişir, “Ben kadınım” ya da “Ben erkeğim” duygumuz oluşur. Bunun istisnası da gene nadir olan cinsel kimlik farklılıklarıdır. Ergenlikten itibaren de ‘cinsel yönelimimiz’ belirginleşir. Kendimize kendi cinsimizden birini cinsel eş olarak istiyorsak eşcinsel, karşı cinsten birini istiyorsak heteroseksüel, her ikisini de istiyorsak biseksüel oluruz. Bu üç cinsel yönelim de birbirine eşdeğerdir ve hiçbiri psikiyatride, en az 30 yıldır hastalık ya da bozukluk olarak kabul edilmiyor. Ayrıca cinsellikle ilgili bu üç temel kavram, bedensel cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelim, kişilerin istemli olarak seçtikleri değil, karşı karşıya kaldıkları durumlardır. Hiçbirimiz kadın ya da erkek olarak doğmayı seçemeyeceğimiz gibi, cinsel yönelimimizi de seçemeyiz. Eşcinsel yönelim, keyfî, ahlaki veya istemli bir seçim değildir, aynen heteroseksüel yönelim gibi bir durumdur.

Çarşamba, Haziran 14, 2017

Şirin Tekeli Anlatıyor: "Tek tip örgütlenme olamaz"

Şirin Tekeli
29 Kasım 2004


http://listelist.com/sirin-tekeli/
Türkiye'de kadın hareketinde "örgütlenme" teması, 1980'li yılların ilk günlerinden beri en fazla kafa yorulan, bir türlü çözüm bulunamayan, hareketin kendini hep eleştirdiği, eksik, yetersiz kaldığını düşündüğü bir konu oldu. Ben bu konuşmada bu kaygıyı irdeleyip, bunu çok anlamsız ve gereksiz bulduğumu söyleyeceğim. Çünkü ben örgütlenmenin hareket tarafından gereğinden çok abartıldığı, fetişleştirildiği kanısındayım.

80'lerin öncesi ve sonrası
Önce, kısaca "ilk günlere" dönmek, 1980'lerin başındaki siyasi ortama, o koşulların örgütlenme kaygılarına ve olanaksızlıklarına değinmek istiyorum.
1980 askerî darbesi öncesindeki son 4-5 yıl, Türkiye'de siyasetin aşırı kutuplaştığı, solda çok büyük bir parçalanma yaşanan, çeşitli sol parti ve grup-grupçukların ideolojik olarak en yakınını "baş düşman" gibi görüp, ona göre politika yaptığı, şiddetin siyasetin önüne geçtiği bir dönem oldu. Sonradan kadın hareketinde yer alan kadınların pek çoğu, bu sol fraksiyonlarda yer alıyorlardı. Kadın örgütleri, yasal olmayan ana örgütlerin paravanası gibiydi. Hiçbirisi, bir kadın politikası güdemiyordu. Kadınlar, gruplarının ideolojisine hapsolmuşlardı.