Dilara Kahyaoğlu
2006
Yine aynı soru: Değişen bir şey var mı?
Yeni Ders Kitaplarındaki Görseller
Kadınlar İçin Farklı Bir Şey Söylüyor mu?
Kadınlar İçin Farklı Bir Şey Söylüyor mu?
Geçen sene bu zamanlar, İstanbul Eğitim Sen 3 Nolu
Şube’de sendikalı kadın öğretmenlerle beş senedir yürütülen sözlü tarih ve
tiyatro çalışmalarından da yararlanarak ders
kitapları ve toplumsal cinsiyet konulu
bir rapor hazırlamıştık[1].
Zaman geçti, yeni ders kitapları piyasaya çıktı, şu anda tüm Türkiye’de 1-5
arası sınıflarda yeni ders kitapları okutuluyor. Daha önceden böyle bir çalışma
yapmış bir kişi olarak aklıma “yeni ders kitaplarında toplumsal cinsiyet meselesi nasıl ele alınmış” sorusu geldi.
Değişen bir şeyler var mıydı? Dar bir çevrede bilinen bizim rapordan (DEK) önce
Tarih Vakfı’nın Ders Kitaplarında İnsan
Hakları projesi kapsamında da bu konunun bir araştırma sorusu olarak ele
alındığını, bu soruyu araştırılabilir ve ölçülebilir hale getiren kriterlerin
oluşturularak tüm ders kitaplarına uygulandığını, çeşitli taramalar yapıldığını
ve ortaya çıkan sonucun hiç de parlak
olmadığını biliyordum. Bütün bunlar yıllardır süren; gerek toplumsal cinsiyet
eksenli, gerekse ders kitaplarında genel
bir reforma ihtiyaç olduğunu talep eden
çabaların son halkalarıydı ve özellikle DKİH projesi kamuda ciddi olarak
tartışılmıştı.
Peki şimdi, bütün bu ve benzeri
çabalardan sonra durum neydi?
Ders kitaplarının, bu ülkenin
kadınlarını görme ve sunma biçiminde değişen bir şeyler var mıydı?
Özellikle görsel malzemelerin
açık veya gizli olarak ilettiği mesajlarda değişen bir şeyler var mıydı?
Bu nedenle bu yazımda eski durum
ile yeni durumu karşılaştırarak analiz etmeyi deneyeceğim.
Öncelikle, kavramsal çerçeve için küçük bir giriş…
Toplumsal Cinsiyet Kavramı Üzerine…
Yaklaşık 90’lı
yıllardan itibaren feminist teorisyen ve aktivistlerin “toplumsal
cinsiyet” kavramından hareket etmeye
başladığı bilinir. Bunun nedeni; sorunun kaynağına vurgu yapmak, analiz etmek, farkındalık
sağlamak, bu odak noktasından hareketle çözüm üretmek ve böylelikle mücadelenin
paradigmasını dönüştürmekti. Her sosyo-kültürel yapı; insanların cinsiyetlerine
uygun olarak, gelecekteki her anlarında nasıl davranmaları gerektiğini kodlayan
farklı normlar icat eder, kadın ve
erkeği o topluma uygun davranış modeline, rollere, sorumluluklara bürünmeye zorlar.
Bu normlar daha çok; giyim, toplumsal kimlik, roller, sorumluluklar, dil ile görünür kılınır ve zamana, topluma, hatta
aileye göre değişiklik gösterir. Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkeğin sosyo-kültürel açıdan
tanımlanmasını, toplumların kadın ve erkeği birbirinden ayırt etme biçimini ve
onlara verdiği toplumsal rolleri ifade etmek için kullanılan bir kavram
olduğuna göre biyolojik kökeni yoktur.
Bu nedenle cinsiyetin değişmezliği nasıl
doğal kabul ediliyorsa (?),[2] toplumsal cinsiyetin değişebileceği de doğal
kabul edilmelidir.
Öğrenmede Görsellerin Rolü
Sosyal-psikoloji
alanındaki çalışmalar göstermiştir ki; insanlar bir toplumsal düşünce
bilgisine, gündelik yaşam bilgisine sahiptirler. Bu bilgi, “sıradan” insanın günlük yaşamında
çoğu zaman farkında olmadan kullandığı ve hatta yeniden ürettiği bir bilgidir.
Kaynağı da içinde bulunulan toplumun verili sosyo-psikolojik yapısıdır. İşte, fotoğraf,
çizim veya resim gibi görsel kaynaklar
da; saklı içeriği, örtük mesajları, sosyal temsilleri[3]
aslında kısaca yukarıda sözü edilen gündelik
yaşam bilgisini alıcıya ileten bir çok araçtan sadece biridir. Onlar da bir yazı gibi okunabilir,
anlaşılabilir. Algılama, önceden oluşmuş zihin haritalarımız aracılığıyla
gerçekleşmektedir yaklaşımından hareketle, bir tür “imgesel öğrenme”den söz edilir. Bu açıdan bakarsak;
görsel bir malzeme, yazılı bir kaynağa göre daha doğrudan mesaj gönderme
şansına sahiptir. Çünkü insan beyninin öğrenme tarzına uygun hareket
edilmekte, zihinsel olarak bir resim oluşturma süreci ve aşamaları es geçilmekte,
gönderilmek istenen mesaj zaten o imge
ile doğrudan zihin haritamızın uygun kutucuğuna yerleştirilmektedir. Ayrıca okuma
yazmada yetkin olmayan veya yeni öğrenen genç insanlar için veya nitelikli
okuma becerisine sahip olmayan “sıradan” insanlar için görsellerin etkisi
tartışılamaz. Uzun yıllardır yapılan propaganda faaliyetlerinin esas olarak
görsel materyaller üzerinden yürütülmüş
ve yürütülüyor olması boşuna
değildir.
Görsel malzemeler
çeşitli simgeler aracılığıyla belli
toplumsal normlara göndermede bulunur ki onlar; o kültürel yapıya ait kişiler
tarafından algılanabilir, çözülebilir kodlardır aynı zamanda. Öğrenme
doğduğumuz andan itibaren yaşadığımız aile ve sosyal çevreden edindiğimiz
verilerle oluşturduğumuz zihin haritamıza uygun olarak gerçekleşir. Böylelikle
hem zihin haritamızdaki verileri kullanarak simgeleri çözüyor, anlamlandırıyor hem de
yeni edindiğimiz verilerle zihin haritamızın doğruluğunu onaylatıp eskisine
benzer yeni bir harita oluşturuyor ve böylelikle eski bilgileri yeniden yeniden
üretiyoruz. Elbette, eğer farkında
değilsek…
Bütün bunları
çoğu zaman farkında olmadan yapıyoruz. Farkında olmanın eleştirel yaklaşımı ve
sorgulamayı beraberinde getireceği açıktır.
Eğer farkındaysak, işte o
zaman; bize çizilmiş olanın, kabul etmemiz beklenen dünyanın dışına çıkmak mümkün… Eğer tersi
olsaydı bütün bunları yazmaya ve konuşmaya ne gerek vardı?
Bu tür bir
yaklaşımın özellikle küçük öğrenciler,
genç insanlar üzerindeki etkisi açıktır.
Ders kitaplarındaki görseller, metinlere
paralel mesajlar içermekle kalmamakta
çoğu zaman bir metinden daha baskın bir rol
üstlenip geleneksel anlayışın kolaylıkla zerk edilmesinde önemli bir rol
oynamaktadır. Özellikle bu durum toplumsal cinsiyet söz konusu olduğunda daha
da şiddetlenmekte, örtük veya açık mesajlarla
toplumca onaylanan ve kabul edilmesi beklenen bir sosyal
model sunulmaktadır.
Şimdi yukarıda
belirtilen görüşleri ders kitaplarında
kullanılan görsel malzemeler bağlamında ele alacak ve onlar üzerinden
tartışmayı deneyeceğim.
Öncelikle eski
ders kitaplarından seçtiğim ve yer darlığından dolayı sadece altısına yer
verebildiğim örnekleri göstermek istiyorum.
ESKİ DERS KİTAPLARINDAN SEÇMELER
![]() |
E1 |
![]() |
E3 |
![]() |
E4 |
![]() |
E5 |
![]() |
E6 |
Eski Hayat Bilgisi Kitaplarındaki Görsel Malzemelerle
Kadına Yüklenen Toplumsal Rol
Bir ders kitabı sosyal temsillerin yeniden
üretilmesine ve genç beyinler tarafından absorbe edilip içselleştirilmesine
nasıl hizmet etmektedir? Örneğin
İlköğretimde Birinci Kademe okutulan hayat bilgisi ve sosyal bilgiler
kitapları… Sadece bir sene önce, okula yeni başlayan bir öğrenci hayat bilgisi
dersinde neler öğrenmekteydi?
1998 yılına kadar[4] hayat
bilgisi kitapları incelendiğinde kadınların
genellikle ev kadını olarak gösterildiği çok sayıda örnekle
karşılaşırken 98 sonrası kitaplarda kadınlar birer meslek sahibi insan olarak
gösterilmektedir. Bu farklılığın feminist mücadeleyle, uluslar arası alanda
elde edilen insan hakları bağlamındaki yetkilerle, imzalanan sözleşmelerle
doğrudan bağlantısı vardır. Ama bu arada geleneksel anlayıştan da vazgeçilmemiş,
kadına yüklenen sosyal kimlik ve roller, çeşitli simgelerle sürdürülmeye devam
etmiş, kadın hem mesleğini hem de evinin tüm işlerini yapan bir konuma
düşürülmüştür. Bütün imgeler özenle bunu
anlatır. Sanki, “Kadınlar bir işte çalışabilir ama merak etmeyin değişen hiçbir şey olmadı, olmayacak” denmektedir. Annenin çocuklarını uğurlaması işe geç
gittiğine, karşılaması ise eve erken geldiğine işaret eder[5].
Annenin sanki ve daima babadan önce gelebileceği bir işi vardır, hatta olmalıdır.
Örneğin…
Hayat Bilgisi kitaplarındaki resimlerde neden bütün
öğretmenler kadındır? Bu noktada sözlü tarih çalışmasına katılan arkadaşların
da sık sık dile getirdiği arka plan bilgisini gündeme getirmekte yarar var; öğretmenlik - özellikle
ana ve sınıf öğretmenliği- toplum içinde bir kadın mesleği olarak görülmektedir,
bir çok kişiyi aileleri sadece ve sadece öğretmenlik yapmaları koşuluyla
okutmuştur. Böylelikle kadın evine hem para getirebilecek, hem evinde çalışabileceği zamanı bulacak hem de sosyal
çevresinin kolaylıkla benimsediği bir
mesleği yapacaktır. Demek ki kitap
yazarlarına ve müfredat hazırlayıcılarına göre de öğretmenlik tam zamanlı bir
iş değildir. Demek ki öğretmenlik, evde
ayrıca okumayı, çalışmayı, kültürel
faaliyetlere ve toplantılara katılmayı gerektirmeyen bir meslektir. Eğer çizilen karakter bir
kadın değil de bir erkek öğretmen olsaydı muhtemelen resimler onu entelektüel faaliyet içerisinde gösterecekti, nitekim
kitaplardaki bütün erkekler ya gazete okur ya da kitap. Kadınları öğretmen yapan bu kitaplar,
entelektüel bir öğretmen-kadın tiplemesinden bilinçli bir şekilde uzak
durmuşlardır. Bunun nedeni de çok açıktır: Çünkü öyle bir kadın öğretmen, ikinci işini
-aslında esas işini- hakkıyla yerine getiremezdi.
Onlarca benzer görsel arasından seçtiğim
yukarıdaki örnekleri analiz edersek:
*Kız çocukları annelerine hep yardım eder. Kız çocuklarının
yeri annelerinin yanıdır (E5) çünkü küçük yaştan itibaren kadınlığın gereklerini
öğrenmek, hatta şimdiden deneyim kazanmaya başlamak zorundadırlar.
* Bilgisayar kullanan modern
görünüşlü, iş güç sahibi kadınlar bile işini yaparken bebeklerini ihmal
etmezler, etmemelidirler (E2)… çünkü anne
olmak budur.
*Ev aletleri sadece kadınların kullanacağı malzemelerdir. Bunlar
sayesinde işlerini çabucak ve kolaylıkla yapabilmektedirler. Hatta kız
çocukları bile bunları kullanmayı öğrenir, annesine yardım eder. Özellikle
Ablalar (E1)… Öyle değil mi,
ablalar ailenin ikinci annesi değil midir?
*Eldiven, önlük ve mutfak
kadına ait simgelerdir. Eldiven, kadının yemek yapmasına bir göndermedir. Mutfak
işleri önlüksüz yapılmaz, temiz ve düzenli bir kadın ancak böyle olunabilir (E2, E5, E6). Bu Simgeler
kadının yerini ve görevlerini hatırlatmıyor mu bize?
*Kadın mutfakla özdeşleştirilmiştir. Evde kadına ait olan tek alandır burası
ama keyif için değil, kadının hizmet etmesi için ayrılmış bir bölüm. Bu imge
bizlere; dinlenmeyi, entelektüel faaliyetleri
hatırlatmaz, kadının yapması gereken
döngüsel işleri hatırlatır: Yıkama, soyma, doğrama, pişirme, yerleştirme,
servis, bulaşık VE yeniden yıkama,
soyma, doğrama, pişirme… (E5, E6)
*Kız çocukları temizlik kolu başkanlığı
ile yetinmek zorundadır çünkü sınıf başkanlığı
görevi daima ve daima erkeklere ait bir ayrıcalıktır (E3).
*Kadın öğretmen sayısının
gayet yüksek olmasına karşılık müdürler
hep erkek olur. Kadınlar sadece bazı meslekleri yapabilirler, bunlar: öğretmenlik,
hemşirelik, eczacılık ve sekreterliktir (E4).
*Kızların kafasına kondurulan kurdele
veya saç bandı, boşuna seçilmiş
bir simge değildir. Düzeni, temizliği
temsil eder. Bir kız öğrencinin daima derli toplu olması gerektiğini hatırlatır.
(E1,
E3, E5)
YENİ DERS KİTAPLARINDAN SEÇMELER
![]() |
Y1 |
![]() |
Y2 |
![]() |
Y3 |
![]() |
Y4 |
![]() |
Y5 |
Peki, yeni ders kitaplarında değişen bir şeyler var
mı?
Buraya aldığım ve alamadığım
resimler bağlamında konuşacak olursak, çok fazla bir şey değişmemiş gibidir.
*Anne yine her zaman olduğu
gibi “sevgili” mutfağına atılmış durumda. Mutfak,
kadının yerini ve görevlerini hepimize hatırlatmayı sürdüren bir simge olmaya
devam ediyor. Baba merdivenlerden çıkıyor, belli ki işten geliyor. Anne de muhtemelen
çalışıyordur çünkü yeni kitaplardaki
kadınların çoğu iş güç sahibi kadınlar (Y1, Y5).
*Ev aletleri kadına ait simgesel bir görev üstlenmeyi sürdürüyor.
Üstelik bu anlatım daha farklı okumaları da içeriyor. Ev işleri, teknolojik
ilerleme ile belli paralellik içinde verilmiş, bize adeta şunu dedirtiyor: “Ne
güzel, kadının işi kolaylaşmış”, yani MUTLU
SON… İnsanın kafasına takılıyor: Neden o araçlardan bir ikisini, bir erkek kullanırken
göstermemişler ki? (Y1, Y2)
*Okul müdürleri, sınıf başkanları
yine erkeklere verilmiş bir ayrıcalık olmayı sürdürüyor (Y4, Y5).
Ama bu arada yeni kitaplarda farklı çıkışlara da rastlıyor, tek tük de olsa ilerisi için umut vaat eden öncü örneklerle karşılaşabiliyoruz.
![]() |
İyi Örnek 1 |
![]() |
İyi Örnek 2 (kadın muhtar) |
![]() |
İyi Örnek 3 (?) |
![]() |
İyi Örnek 4 |
Ama yine de sizi rahatsız eden bir
şeyler olmadı mı?
*Bir
ders kitabında ütü yapan bir erkek figürüne ilk defa rastlıyorum. Ayrıca
camların silinmesinde annesine erkek çocuğu yardımcı oluyor, kız çocuğu değil.
Ama bu güzel örneği iki şey bozmuyor mu? Yine bebekle oynayan bir kız çocuğu var,
bu kızlar(ı) başka bir oyuncakla neden oynamazlar (oynatmazlar) acaba? Ve
görüntünün altındaki şiir…
*Resimlerden
birinde annesiyle yaşayan küçük bir kız çocuğuna rastlıyoruz. Buna benzer bir
aile tablosuna da daha önce hiç rastlamamıştım ama niye, anne ile kızı yine
mutfağa hapsedip onlara ev işi yaptırmışlar ki?
*Kadın
muhtar, köfte yapan bir baba, bu örnekleri çoğaltmak gerekmez mi?
Sonuç olarak:
İlköğretim birinci kademede yer alan sınıf öğretmenlerinin önemli bir kısmı ile ana sınıfı öğretmenlerinin neredeyse tamamı kadındır, yani verili durum
bu. Bir kadın öğretmenle yapılan sözlü
tarih çalışmasında bu kişi; “Babam beni öğretmen olmam şartıyla okula göndereceğini söylediği
için hiç istemediğim halde ana sınıfı öğretmeni
oldum” derken bir başka kadın öğretmen ise “Küçük yerlerde aileler özellikle
kızlarının öğretmen olmasını ister; öğretmenlik, kızlarının talipli sayısını
arttırır, kadın öğretmelerin özellikle küçük yerlerde taliplisi çok olur.”
demiştir. Bu örnekler aslında toplumun geleneksel durumunu, verili
durumunu yansıtan örneklerdir.
Ama kadının sürekli öğretmen olarak gösterilmesinin, -örneğin doktor olarak gösterilmemesi- özellikle
büyük şehirlere baktığımızda, verili durumu yansıttığı pek söylenemez. Kadın
doktor, hukukçu, gazeteci sayısında çok
önemli bir artış olduğunu en azından
istatistiklere bakarak biliyoruz. Ama açıktır ki bu mesleklerden birini tercih
etselerdi kadını bu kadar yoğun bir şekilde ev işlerini yapar ve çocukları ile ilgilenir bir durumda gösteremeyeceklerdi. Bu kesinlikle bilinçli
bir seçimdir. Diğer yandan örneklerde de görüldüğü gibi belli meslekler
özellikle kadınlara kapalıdır. Örneğin yine sözlü tarih çalışmasından elde
ettiğimiz verilere ve istatistiklere bakarak konuşacak olursak bu kadar bol
kadın öğretmen sayısına karşılık, okul müdürlerinin neredeyse tamamı erkektir. Bu
durumun bir nedeni, yönetici olmayı hak eden cins olarak erkekleri görme
eğiliminin ağır basması ise; diğer
nedeni de kadınların seçimi veya seçmek zorunda kaldıkları yaşam tarzıdır.
Seçimlerimizi
biz mi yaparız, yoksa bize bırakılan seçeneklerden bir veya bir kaçını seçmek
zorunda mı kalırız?
Toplumsal cinsiyetçi yaklaşımlar öncelikle kadınları
eğitmektedir. Kadınlar doğdukları andan beri kendilerine aktarılan gündelik
yaşam bilgisini yüklenmek zorunda kalmışlardır ve çoğumuzun zihin haritasını bu
sosyal temsiller işgal etmiştir. Kadınlar kendilerine verilen, sunulan
çerçeveyi şimdilik kabul etmiş görünmektedir. Çoğu, öğretmenliği evine zaman ayırabilmek için seçmekte, seçmek
zorunda kalmakta ve yine evine zaman ayıramayacağı gerekçesi ile müdürlük gibi
yöneticilik alanına sıçramayı aklına bile getirmemekte, işinden çıktığı gibi acele içinde evine
koşturmaktadır. Bunun dışında kalan istekli kesime ise çevresi, “kadın”
olduğunu, yönetici olamayacağını çeşitli
mesajlarla anlatmakta ve bu tip kadınların yolu kesilmektedir, öncelikle de
kocası ve yakın çevresi tarafından…
Değişim
isteniyorsa ne yapılabilir? Örneğin ders
kitaplarında…
Yapılacak şey açıktır. Verili durum aksini gösterse
bile, az da olsa farklı örnekleri ortaya çıkarmak.
Öğrencilerin farklı roller, modeller görmesini,
düşünmesini, sorgulamasını sağlamak. Verili durumu tam olarak yansıtmasa
da pozitif ayrımcılık yaparak sıra dışı örneklere yer vermek. Örneğin neden bu resimlerde baba yemek
pişirmesin? Neden tabaklara yemek dağıtan kişi bir baba olmasın? Veya küçük
bir bebeğe biberonla sütünü o vermesin,
altını değiştirmesin, banyosunu yaptırmasın? Neden kız çocuğu ile bir baba kamyonculuk
oynamasın veya uçurtma uçurmasın? Neden otomobili bir anne kullanmasın? Neden ana
okulu ve sınıf öğretmenlerini erkek figürler temsil etmesin? Vb.
Bütün bunlar olabilecek şeyler gibi gözükmekle
birlikte bizim sosyal temsillerimize ters düştüğü için ancak radikal bir
zihinsel devrim sonucu gerçekleşebilecek çok önemli gelişmelerdir ve kısa
dönemde bu kadar büyük radikal değişikliği beklemek zordur. Bunu esas
değiştirecek olanlar kadınlardır. SÖTAK projesi
çerçevesinde görüşme yapılan kadın öğretmenlerden biri, erkek kardeşinin “neden kendi rahatımızı kaçıralım, neden size bu hakları biz verelim,
gücünüz yetiyorsa zorla alın” dediğini anlatmıştı. Bu ifade gerçeğin ta kendisi değil midir?
Doğrudan, açıkça “cinsiyet ayrımcılığı” denebilecek
unsurlar kitaplardan önemli ölçüde temizlenmiştir ama görüldüğü gibi “geleneksel
kadın modeli” biçimi, özellikle
görsellik kullanılarak ders kitapları ve
hatta öğretmenler aracılığıyla ufak tefek değişikliklerle yeniden yeniden üretilmektedir.
Bu sorun, çözümü en zor ve belki de en geç çözülecek
sorunlardan biridir. İnsan hakları sözleşmeleri arasından en fazla çekince konmuş belgenin CEDAW olması, bir
rastlantı olabilir mi?
[1] Eğitim- Sen’in
gerçekleştirdiği Demokratik Eğitim
Kurultayı (DEK) için hazırlanan rapor.
[2] Gerçekte tartışmalı bir
konu…
[3]Sosyal temsiller belirli bir şey hakkında kuşaktan
kuşağa aktarılan; söylemler, imgeler, kodlar ve modeller bütünüdür. Gerçekliği
kavramayı, isimlendirmeyi ve betimlemeyi sağlayan birer araç olan sosyal
temsiller, esas olarak o toplumun değer yargılarını, inançlarını kapsar.
Kişiler arası iletişim sosyal
temsillerin sunduğu referanslara göre gerçekleşir. Kendini tanımlama, kimlik
oluşturma, sunma biçimi, sosyal temsiliyet
aracılığıyla gerçekleşir.
[5] Çünkü öğretmenlik
yapmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder