Şirin Tekeli
29 Kasım 2004
Türkiye'de kadın hareketinde "örgütlenme" teması, 1980'li yılların ilk günlerinden beri en fazla kafa yorulan, bir türlü çözüm bulunamayan, hareketin kendini hep eleştirdiği, eksik, yetersiz kaldığını düşündüğü bir konu oldu. Ben bu konuşmada bu kaygıyı irdeleyip, bunu çok anlamsız ve gereksiz bulduğumu söyleyeceğim. Çünkü ben örgütlenmenin hareket tarafından gereğinden çok abartıldığı, fetişleştirildiği kanısındayım.
80'lerin öncesi ve sonrası
Önce, kısaca "ilk günlere" dönmek, 1980'lerin başındaki siyasi ortama, o koşulların örgütlenme kaygılarına ve olanaksızlıklarına değinmek istiyorum.
1980 askerî darbesi öncesindeki son 4-5 yıl, Türkiye'de siyasetin aşırı kutuplaştığı, solda çok büyük bir parçalanma yaşanan, çeşitli sol parti ve grup-grupçukların ideolojik olarak en yakınını "baş düşman" gibi görüp, ona göre politika yaptığı, şiddetin siyasetin önüne geçtiği bir dönem oldu. Sonradan kadın hareketinde yer alan kadınların pek çoğu, bu sol fraksiyonlarda yer alıyorlardı. Kadın örgütleri, yasal olmayan ana örgütlerin paravanası gibiydi. Hiçbirisi, bir kadın politikası güdemiyordu. Kadınlar, gruplarının ideolojisine hapsolmuşlardı.