Salı, Temmuz 11, 2023

Kraliçe Arı Sendromu

 

AI yaptı. Ben söyledim o yaptı. DK 

Bu olgu, diğer kadınlardan uzaklaşarak, eril kültüre adapte olmuş ve erkek egemen iş ortamlarında bireysel başarı elde eden kadınlara atfedilmektedir.

Arı kovanında tek hâkimin kraliçe arı olması gibi, iş hayatındaki kraliçe arılar da tek olmak istemektedir. Hemcinslerini kendilerine karşı rakip olarak görebilmektedir. Daha da vahim olanı ise kendi varlıkları için diğer kadın çalışanları tehdit olarak görüp, bu düşünce doğrultusunda davranışlarını şekillendirebilmektedir.

Sahip oldukları konuma gelebilmek için onlarca barikatı aştığını düşünen yönetici kadınlar, iş yerlerinde olumsuz bir tutum içerisine girmeyi kendilerine bir hak olarak görebilmekte ve astlarına baskı uygulayabilmektedir. Bazen de yönetici koltuğundaki kadınlar astlarına uyguladıkları otokratik, kırıcı davranışları farkında olmayabilmektedir.

Literatürde kraliçe arı fenomenine son yıllarda ağırlık verildiği, araştırmaların “sosyal kimlik teorisi”ne dayandığı görülmektedir. Sosyal kimlik teorisi açısından bakıldığında kraliçe arı sendromu, kadın cinsiyetinin değersiz, erkeklerin ise egemen olduğu geleneksel yapıdaki örgütlerde, yönetim pozisyonuna yükselmeyi başarmış kadının kendisini grubun geri kalanıyla karşılaştırması ve toplumsal cinsiyet kalıp yargıları nedeniyle olumsuz değerlendirilen kadın grubundan ayrılarak olumlu olan erkek grubuna girmeye çalışması sonucunda ortaya çıkmaktadır.   

Bu konuda yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre “kadın çalışanların kendilerini diğer kadın çalışanlardan izole ederek farklılaştırmaya çalışmalarının altında genel bir tutum olarak kadınları küçük görmeleri veya beğenmemeleri yatmadığı, iş hayatında daha önce yaşadıkları cinsiyet odaklı olumsuz deneyimler yüzünden ait oldukları cinsiyet grubundan kendilerini ayrıştırmayı başarı olma yolunda daha anlamlı bir strateji olarak kabullenmeleri yatmaktadır."

Kraliçe arı sendromu, örgütlerde çalışan kadınların birbirlerine destek vermemeleri, istememeleri sonucunda kadın liderlerin kadın astlarına bile isteye olumsuz davranışlar sergilemesi ve kadın yöneticilerin hemcinslerinden kasıtlı olarak uzaklaşmaları olarak ifade edebilir. 

Kraliçe arıların bir kadın olarak hemcinsleri olan kadınların yönetsel pozisyonlardaki sayılarını artırmaya yönelik beklentiler doğrultusunda ataerkil düzene ve erkek egemen yönetime meydan okuması beklenirken, kendilerini diğer kadınlardan ayırarak kadınların yönetim pozisyonlarında kaydettiği ilerlemeyi baltalayarak toplumsal cinsiyet kalıp yargılarına katkıda bulunacak şekilde davranması bir tezat oluşturmaktadır. Bu duruma siyasetin en etkili kadınlarından İngiltere’nin ilk kadın başbakanı Margaret Thatcher örnek verilebilir. Thatcher’a İngiliz basını kraliçe arı yakıştırması yapmıştır. İnatçılığı ve sert tavırlarından dolayı “Demir Leydi” olarak da anılır. Thatcherın kendi döneminde kabinede kadınlara hiç yer vermediği bilinmektedir. Elindeki yetkiye rağmen kadınlara yönelik bu tutumu sert tepkiler almasına neden olmuştur. Seçmenlere ulaşmak ve daha etkili olabilmek adına erkekler kulübünde yer aldığı da iddialar arasındadır.

Kadın çalışanların kadın yönetici ile çalışma tercihlerini inceleyen en eski araştırmalardan biri, Kanter’in ‘Men and Women of the Corporation’ isimli kitabında yer almaktadır. Kanter (1993, 201), 1942 yılında Donald Laird tarafından 521 kadın çalışan üzerinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarını aktarmıştır. Bu araştırmada kadın çalışanların yüzde 99,8'i, kadın yöneticilerin çok kıskanç olduğu, her şeyi çok kişisel aldıkları, sağduyulu olmadıkları, etkililikle ve rutin detaylarla aşırı ilgilendikleri, sistemin kölesi oldukları, ufak detaylara takılıp kaldıkları, yakından denetledikleri, çok fazla hata buldukları, aşırı eleştirel oldukları, kendilerinin önemli bir birey olduğunu göstermek için astlarına bağırdıklarına inandıklarını ve bu nedenlerle erkek yöneticiyle çalışmayı tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Kadın yöneticilere yönelik bu kalıp yargıları Laird ‘aşırı tepki’ olarak değerlendirirken, Kanter ‘düşmanca’ bulduğunu ifade etmiştir

“Kraliçe arı sendromu” bağlamında kadın öğretmenlerin kadın yöneticilerine ilişkin görüşlerinin belirlenmesi amacıyla yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre destek teması altındaki görüşler incelendiğinde, kadın öğretmenlerin görüşlerinin büyük oranda olumsuz olduğu (%75) görülmüştür. Okul ortamında birden fazla kadın idareci olmasına da yöneticiler arasında güç çatışması yaşanacağı ve bir yarış ortamı içerisine girileceği için yine olumsuz yanıt verilmiştir. İkinci tema olan mizaç-karakter ile ilgili görüşlerde kadın öğretmenler kadın yöneticilere sırasıyla kıskançlık-çekememezlik, kaprisli, olumsuz açıdan duygusal ve önyargılı olma, kindarlık, acımasızlık, dedikodu yapmak ve bencillik (%90,7) gibi olumsuz özellikler atfetmiştir. Araştırmanın üçüncü teması olarak yeterlilik teması belirlenmiştir. Yeterlilik teması altında görülen ifadelere göre kadın çalışanlar kadın yöneticilerin tecrübesiz olduklarını, kararlarında duygusallığın ön planda olduğunu ve otorite sağlayamadıklarını aktarmışlardır.

Araştırma sonucunda kadın yöneticilere yönelik olumsuz bir tutumun olduğu tespit edilmiştir (İmamoğlu-Akman, ve Akman, 2016).

Tüm bu sonuçlara bakıldığında umulanın tam tersi yüksek oranda kadın çalışanların diğer kadın çalışanları desteklemedikleri tespit edilmiştir.

Bunun yerine kadınları engelleyerek, mutsuz ederek ve bezginlik yaratacak rahatsız edici davranışlar gösterebilmektedirler. Kadınların işyerlerinde birbirlerine karşı bu tutumları, yani kadının kadına uyguladığı mobbing olarak tanımlanan “pembe taciz” kavramının ayrı olarak ele alınması yararlı olacaktır.


Türk Eğitim Yönetiminde Kadının Adı Yok

Aygül Ocak

https://dergipark.org.tr/tr/pub/alanyazin/issue/61604/934761


Hiç yorum yok: