Çarşamba, Şubat 14, 2018

Beatrice Cenci Davası

Stendhal
1837

Beatrice Cenci'nin Guido Reni'ye atfedilen portresi Kaynak 
Francesco Cenci; 15 Eylül 1598'de, kızının ve karısının gözleri önünde öldürüldü. Bu don juandan bize hiçbir sevimli anı kalmamıştır. Moliére'in Don Juanı gibi, her şeyden önce toplantılara renk katan bir adam olmak isteğiyle, huyca yumuşak ve ölçülü değildi. Başkalarını düşünmesi, sırf onlar üzerindeki üstünlüğünü göstermek, kendi amaçları uğrunda onlardan yararlanmak ya da nefret etmek içindi. Bir don juan, sempatilerden ya da sevecen bir kalbin kapıldığı tatlı düşlerden asla zevk almaz. Ona, her şeyden önce, birer zafer oluşturabilecek, başkaları tarafından görülebilecek ve yadsınmayacak zevkler gereklidir. Ona, küstah Leporello tarafından, tasalı Elvire'in gözleri önüne serilen liste gereklidir.

1823'te, İtalya'yı, anılarını hiç unutamayacağım sevimli insanlarla birlikte görmek mutluluğuna erdim. Roma'da, Barberini Sarayı’nda görülen Beatrice Cenci'nin portresi, onlar gibi beni de büyüledi.

Bu sarayın galerisindeki tablolar şimdi, yedi sekiz tanedir; fakat bunlardan dördü birer başyapıttır. Önce Rafaello'nun sevgilisi ünlü Fornarina'nın Rafaello'nun kendisi tarafından yapılmış portresi var. Çağdaşları tarafından yapılmış kopyaları bulunduğu için aslı olduğundan hiç şüphe edilemeyen bu portre, Floransa galerisinde, Rafaello'nun sevgilisinin portresi olarak gösterilen ve Morghen tarafından bu adla yapılan resimden büsbütün başkadır. Floransa'daki portre, Rafaello'nun bile değildir. Okuyucu, sırası gelmişken söylenen bu sözü, bu büyük adın hatırı için lütfen bağışlar mı?

Barberini galerisindeki ikinci portre, GuidoReni'nin yapıtıdır. Bu, pek çok kötü resmi bulunan Beatrice Cenci'nin portresidir. Bu büyük ressam, Beatrice'nin boynuna, anlamsız bir kumaş parçası koymuş, başına bir sarık geçirmiştir; idam sehpasına çıkmak için diktirdiği giysiyi ve kendisini umutsuzluğa kaptıran on altı yaşında bir çaresiz kızın karma karışık saçlarını aynen çizecek olursa, gerçeği, dehşet verecek dereceye götürmüş olmaktan korkmuştur. Başı sevimli ve güzel, bakışları çok tatlı, gözleri çok iridir. Hüngür hüngür ağlarken yakalanmış bir kimsenin şaşkınlığını gösteriyor. Saçları kumral ve çok güzel. Bu başta, Romalı kadınların kendi haklarında gururla söyledikleri gibi "di una figlia del Tevere - bir Tiber kızı"nın metin bakışlarında çokluk görülen, Romalı gururundan ve kendi gücünü kavrayıştan hiç eser yok. Ne yazık ki, bu portrenin yarım renkleri, aşağıda öyküsünü okuyacağınız acıklı olaydan beri geçen iki yüz otuz sekiz yıllık uzun süre içinde tuğla kırmızısına dönmüş.

Barberini galerisindeki üçüncü tablo, Beatrice'yle birlikte idam edilen onun üvey anası Lucrezia Petroni'nin portresidir. Doğal güzelliği ve gururu içinde, Romalı evli kadın tipi. Yüz çizgileri kalın, ten parlak beyaz, kaşlar siyah ve gür, bakış buyurgan, aynı zamanda kösnül. Üvey kızının belirsiz, yalın, sanki Alman tipi yüzüyle güzel bir karşıtlık oluşturuyor.

Aslı kadar canlılıkla ve renklerin parlaklığıyla parıldayan dördüncü portre, Tiziano'nun başyapıtlarından biri; ünlü Doge Barbarigo'ya metreslik eden bir Yunan cariyenin resmidir.

Roma'ya gelen yabancıların hemen hepsi, kenti gezmeye başlar başlamaz, önce Barberini galerisine giderler; onları hele kadınları, oraya çeken şey, Beatrice Cenci'nin ve üvey annesinin portreleridir.

Ben de genel meraka katıldım; sonra, herkes gibi, bu ünlü davanın belgelerini okumak istedim. Bu izni alabilseniz, sanırım ki sanıkların yanıtları dışında, baştanbaşa Latince olan o belgeleri okurken, olaylar üzerine hemen hiç açıklama bulamayıp şaşarsınız. Bunun nedeni şudur: 1599 yılında, Roma'da, olup bitenleri bilmeyen yoktu. O dönemde bu olay üzerine yazılmış olan yazılardan birini kopya etmek iznini satın aldım; bunun çevirisini yayımlamakla toplum töresine saygısızlık etmediğim kanısındayım, daha doğrusu, bu çeviri 1823 yılı kadınları katında yüksek sesle okunabilir. Kuşkusuz, çevirmen metne sadık kalmak olanağını bulamadığı noktalarda, harfi harfine çeviri yapamamıştır. Çünkü böyle olsaydı, dehşet, merak duygusuna kolayca galip gelirdi.

Katıksız (yani, hiçbir ideal örneğe uymak kaygısı olmayan ve kamuoyunu, sırf onu alaya almak için aklına getiren) Don Juan'ın kötü rolü, burada, bütün korkunçluğuyla gösterilmiştir. İşlediği aşırı cinayetler, iki çaresiz kadını, onu gözleri önünde öldürtmeye zorlamıştır. Bu iki kadından biri onun karısı, öteki kızıydı; okuyucu, onların suçlu oldukları konusunda bir kanıya varma yürekliliğini gösteremeyecektir. Çağdaşları, o kadınların ölmemeleri gerektiği düşüncesindeydiler.

Şuna inanıyorum ki, karısı tarafından öldürülen ve büyük şair Monti'ye konu oluşturan Galeoto Manfredi'nin trajedisi ve daha az bilinip İtalya kentlerinin özel tarihlerinde şöyle böyle söz konusu edilen on beşinci yüzyıla ait daha birçok aile faciası, Petrella şatosundakine benzer bir sahneyle bitmiştir. Olayın, bir çağdaşı tarafından yazılan öyküsünü, aşağıda çeviriyorum. Roma İtalyancasıyla 14 Eylül 1599'da yazılmıştır.


Kutsal pederimiz

Papa VIII. Clemente, Aldobrandini döneminde 11 Eylül 1599 tarihine rastlayan geçen cumartesi günü baba katili olarak idam edilen Giacomo ve Beatrice Cenci ile üvey anaları Lucrezia Petroni Cenci'nin ölümlerinin gerçek öyküsü.

Roma'da doğan ve en zengin kentdaşlarımızdan biri olan Francesco Cenci'nin iğrenç yaşamı, sonunda kendisini yok olmaya götürdü. Güçlü ve yürekli delikanlılar olan oğullarını ve bundan dört gün önce daha on altı yaşındayken idama mahkûm edilen Papa ülkelerinin ve bütün İtalya'nın en güzel kadınlarından biri olarak tanınan kızı Beatrice'yi, zamansız bir ölüme sürükledi. Kusursuz Bologna okulunun öğrencilerinden Guido Reni'nin, geçen cuma günü, yani Beatrice'nin idamından tam bir gün önce zavallı kızın portresini yapmak istediği söyleniyor. Eğer o büyük ressam bu işi de bu başkentte çizdiği diğer resimlerde olduğu gibi yaptıysa gelecek kuşaklar, o olağanüstü güzel kızın güzelliği hakkında bir düşünceye sahip olabileceklerdir. Aynı zamanda, o kuşakların, Beatrice'nin eşi benzeri olmayan yıkımları hakkında ve gerçekten bir Romalı ruhu taşıyan bu kızın o yıkımlara nasıl şaşılacak bir dayanma gücüyle göğüs gerdiğine değgin, bir anıyı biraz olsun korumak için, onu ölüme götüren olayla ilgili öğrendiklerimi ve onun onurlu trajedisini yaşadığı gün, gördüklerimi yazmaya karar verdim.

Edindiğim bilgileri bana verenler, altı haftadan beri, Cenciler davasından başka bir şey konuşulmadığı halde, Roma'da bugün de bilinmeyen en gizli olayları bilen kişilerdir. Yazdığım bu serüveni, saygı gösterilecek belgeler arasına koyabileceğimden emin olduğum ve yazımın, belgeler arasından, ancak ben öldükten sonra ortaya çıkacağı kesin olduğu için, biraz serbestçe yazacağım. Üzüldüğüm biricik nokta, iğrenç babası ne kadar öfke ve kin uyandırmışsa, annesi de tanıyanların o kadar sevgisini ve saygısını kazanmış olan çaresiz Beatrice Cenci'nin suçsuzluğuna karşı söz söylemek zorunda bulunuşumdur. Fakat gerçek böyle yapmayı buyurur.

Tanrı'nın, kendisine yadsınamaz, şaşılacak bir zekâ ve tuhaflık bağışladığı bu adam, V. Pio (Ghislieri) zamanında hazinedarlık (maliye bakanı) orununa yükselmiş olan Monsenyör Cenci'nin oğluydu. Bilindiği gibi, bu kutsal papa dinsizliğe karşı duyduğu haklı kinle ve o eşi görülmemiş engizisyonun iyileştirilmesiyle çok uğraştığından, devletinin maddi temellere dayanan yönetimiyle pek ilgilenememiştir. Öyle ki 1572'den önce birkaç yıl hazinedarlık eden bu Sinyor Cenci, oğlu ve Beatrice'nin babası olan o iğrenç adama yüz altmış bin kuruş (1837 yılında yaklaşık iki milyon beş yüz bin frank) net gelir bırakmak yolunu bulmuştu.

Francesco Cenci, bu büyük servetten başka öyle bir yüreklilik ve sağgörüyle ünlenmişti ki gençlik çağında, ondan başka hiçbir Romalı, onun derecesine erişememişti. Kendisine yüklenmeye başlayan canice davranışlar, herkesin kolayca bağışlayabileceği türden olduğu için, bu ün ona Papa sarayında ve bütün halk katında daha çok saygınlık kazandırıyordu. 1513'te kaybettiğimiz X. Leone ve 1549'da ölen III. Paolo zamanlarında halkın eriştiği düşünce ve davranış serbestliğini, birçok Romalı, hala acı bir saygıyla anar. Bazı garip aşkların, onlardan daha garip araçlarla başarılması nedeniyle daha Papa III. Paolo zamanında, genç Francesco Cenci'den söz edilmeye başlanmıştır.

Henüz bir dereceye kadar güvenle konuşulabildiği III. Paolo döneminde, birçok kişi Francesco Cenci'nin, özellikle kendisine yeni ve korkulu zevkler verebilecek, garip olaylara düşkün olduğunu söylüyorlardı. Bu kişiler savlarını, onun hesap defterlerinde, şöyle giderler görülmüş olmasına dayandırıyorlar: "Toscanella serüvenleri ve eğlenceleri için, üç bin beş yüz kuruş; (1837'de yaklaşık olarak altmış bin frank) hem de fazla pahalıya mal olmadı."

Roma'daki yazgımızın ve yaşayış biçimimizin, yönetimdeki papanın huyuna göre değiştiği, İtalya'nın başka kentlerinde belki bilinmez. Nitekim iyi Papa XIII. Gregorio (Buoncompagni) zamanında on yıl Roma'da her şey yapılabilirdi; canı isteyen, düşmanını bıçaklatırdı ve alçakgönüllü davranması koşuluyla, kovuşturmaya uğramazdı. Bu aşırı göz yummanın yerini, büyük Sisto Quinto'nun yönetimde olduğu beş yıl, aşırı bir şiddet aldı. Bu papa hakkında, İmparator Augustus için söylendiği gibi ya hiç gelmemeliydi, ya da sonsuza kadar kalmalıydı, denildi. Sonradan Sisto Quinto olan Kardinal Montalto'ya günahlarını açıklamak felaketine uğramış bahtsızların, on yıldan beri unutulmuş olan öldürme ve zehirleme suçlarından dolayı idam edildikleri görüldü.

Hele XIII. Gregorio döneminde, Francesco Cenci'den, fazla söz edilmeye başlandı. Bu kadar saygın bir senyöre yakışacak biçimde çok zengin bir kadınla evlenmişti. Kadın, yedi çocuk doğurduktan sonra öldü. Onun ölümünden sonra, ikinci kez evlenerek Lucrezia Petroni'yi aldı. Az bulunur bir güzelliğe sahip, özellikle teninin parlak beyazlığıyla ünlü olan bu kadının bir kusuru, Romalı kadınlarımızın hepsi gibi, fazlaca şişman olmasıydı. Francesco Cenci'nin Lucrezia'dan çocuğu olmadı.

Francesco Cenci'nin en basit ahlaksızlığı, rezilce bir aşka fazla düşkünlüğü; en büyük ayıbı, Tanrı'ya inanmamasıydı. Ömründe kiliseye girdiği görülmemişti. Rezilce aşklarından dolayı üç kez hapse atılmış, yönetimleri altında yaşadığı on iki papa katında saygınlığı olan kimselere iki yüz bin kuruş vererek kurtulmuştu. (iki yüz bin kuruş, 1837 rayiciyle yaklaşık beş milyon franktı.).

Ben, Francesco Cenci'yi, saçları kırçıllaştığı sırada, cüretliler için her şeyin yapılabildiği, Papa Bomcompagni zamanında görebildim. Yaklaşık olarak beş ayakaltı pus boyunda çok zayıf, fakat boyu boşu yerindebir adamdı. Son derece güçlü diye tanınmıştı. Belki de bu söylentiyi kendisi çıkartıyordu. İri ve anlamlı gözleri vardı; fakat üst kapakları fazlaca düşüktü. Burnu çok uzun ve çok büyük, dudakları ince, gülüşü çok zarifti. Düşmanlarından birine gözünü diktiği zaman, bu gülüş korkunç bir şey oluyordu. Bir parça heyecanlansa ya da öfkelense, rahatsız olacak kadar ürkütücü bir biçimde titremeye başlardı. Onu, gençliğimde, Papa Buoncompagni zamanında, Roma'dan Napoli'ye, her halde aşıktaşlık için, atla giderken görürdüm. Haydutlara hiç aldırış etmeden San Germano ve Fajola ormanlarından geçer, söylentiye göre bu yolu yirmi saatten daha az bir zamanda alırdı. Sürekli yalnız ve hiç kimseye haber vermeden gezerdi. İlk bindiği at yorulunca, bir başka at satın alır ya da çalardı. Bir parça güçlük çıkaran olsa, karşısındakini bıçaklamakta, hiç zorluk çekmezdi. Fakat doğruyu söylemek gerekirse, benim gençliğimde, yani o, kırk sekiz elli yaşlarında olduğu zamanlar, ona karşı koyacak kadar atak kimse yoktu. En büyük zevki, özellikle düşmanlarına meydan okumaktı.

Papa hazretlerinin ülkelerinde, bütün yollarda onu tanımayan yoktu; para konusunda eli açıktı; fakat bir hakarete uğradıktan iki üç ay sonra, paralı katillerinden birini gönderip hakaret eden adamı öldürtecek yaradılıştaydı.

Uzun ömrü içinde yaptığı biricik erdemli iş, Tiber dolaylarındaki büyük sarayının avlusunda, San Thomas'a adanan bir kilise yaptırmak olmuştu. Kaldı ki bu güzel işi yapmasına neden olan şey de bütün çocuklarının mezarını gözü önünde bulundurmak gibi garip bir istekti. Çocuklarına karşı, kendisini hiçbir nedenle aşağılayamayacak kadar küçük yaşlarında bile, doğal olmayan ve çok abartılı bir kin beslerdi.

O kilisenin yapılmasında çalıştırdığı işçilere, çoğu kez acı bir gülüşle: "Hepsini buraya yerleştirmek istiyorum." derdi. Üç büyük oğlu olan Giacomo, Cristoforo ve Rocco'yu, İspanya'da Salamanca Üniversitesi'ne öğrenime gönderdi. Çocuklar bu uzak ülkeye varınca, onlara hiç para göndermemekten haince bir zevk duydu. Öyle ki, zavallı delikanlılar, babalarına, hepsi yanıtsız kalan bir sürü mektup yolladıktan sonra, biraz ödünç para alarak ya da yollar boyunca dilenerek ülkelerine yoksulluk ve çaresizlik içinde döndüler

Roma'da, her zamankinden daha sert, daha katı, daha kaba bir babayla karşılaştılar. Çok zengin olmasına karşın, oğullarını ne giydirdi, ne de en zorunlu gıda maddeleri satın alabilmeleri için gereksinimleri olan parayı verdi. Zavallı çocuklar, Papa'ya başvurmak zorunda kaldılar, o da Francesco Cenci'yi, çocuklarına ufak bir nafaka bağlamaya zorladı. Bu pek cılız yardımla babalarından ayrıldılar.

Çok geçmeden, kötü alışkanlıklarından dolayı, Francesco üçüncü ve son kez hapse atıldı. Bunun üzerine, üç kardeş, daha yönetimde olan Papa'ya, huzura kabul için yalvardılar ve ailelerinin namusunu ayaklar altına aldığını söyleyerek babaları Francesco Cenci'nin öldürülmesini, hep birlikte istediler. VIII. Clemente de bunu pek istiyordu. Fakat bu hain çocukları sevindirmemek için, ilk düşüncesini uygulamak istemedi, onları huzurundan rezil ederek kovdu.

Babaları, yukarıda söylediğimiz gibi, güçlü bir kişiye yüklü bir para vererek hapisten çıktı. Üç büyük oğlunun garip girişiminin çocuklarına karşı beslediği kini daha da çoğaltacağı doğaldır. Büyük küçük, hepsine her an ileniyor, sarayında kendisiyle birlikte oturan iki zavallı kızının, her gün dayaktan canlarını çıkarıyordu.

Büyük kızı, yakından göz hapsinde olmadığı için dilekçe ulaştırmayı başardı; kutsal pedere, kendisini evlendirmesi ya da bir manastıra koyması için yalvardı. VIII. Clemente ona acıdı ve kendisini, Gubbio'nun en soylu ailesinden olan Carlo Gabrielli ile evlendirdi. Papa, kızın babasını, büyük bir çeyiz vermeye zorladı.

Bu hiç beklemediği darbe üzerine, Francesco Cenci, son derece öfkeye kapıldı ve Beatrice'nin de, büyüyünce, kızkardeşinin tuttuğu yolu tutmasına engel olmak üzere, onu, koca sarayının dairelerinden birine kapattı. O zaman henüz on dört yaşında olan ve görenleri hayran bırakacak bir güzelliğin bütün parıltısını taşıyan Beatrice'yi, orada hiç kimsenin görmesine izin vermiyordu. Beatrice, öyle şen, öyle saf ve öyle sevimli bir şeydi ki böylesini ondan başka kimsede görmedim. Francesco Cenci ona, kendi eliyle yemek götürüyordu. Bu canavar, ona ya o zaman aşık olmuştu ya da zavallı kızına işkence etmek için aşık taklidi yapıyordu. Ablasının, kendisine oynadığı alçakça oyundan ona çok söz eder ve kendi sesinden kendisi öfkelenerek, sonunda döve döve Beatrice'nin canını çıkarırdı.

Bu olaylar oladursun, Francesco'nun oğullarından Rocco Cenci, bir domuz kasabı tarafından öldürüldü; ertesi yıl da, Paolo Corso de Massa, Cristoforo Cenci'yi öldürdü. Francesco Cenci, bu nedenle koyu dinsizliğini göstermiş, oğullarının cenaze töreninde, mum parası olarak bir baioque (1) bile harcamak istememişti.

Oğlu Cristoforo'nun sonunu öğrenince, ancak bütün çocukları gömüldüğü zaman bir parça sevinç duyabileceğini, en son çocuğu öldüğü zaman da sevincini göstermek için sarayını tutuşturmak istediğini söylemişti. Roma, bu sözlere şaştı; fakat herkese, Papa'ya bile meydan okumakla övünen böyle bir adamdan her şeyin bekleneceğini biliyordu.

(Burada, Francesco Cenci'nin, çağdaşlarını şaşkınlığa düşürmek için yaptığı garip işlerle ilgili, Romalı anlatıcının anlattığı çok önemli öyküleri izlemek kesinlikle olanaksızlaşıyor. Karısı ve talihsiz kızı, görünüşe göre, onun uğursuz düşüncelerinin kurbanı olmuşlardır.)


Bütün bunlarla kalmadı. Artık büyümüş ve güzelleşmiş olan kendi kızı Beatrice'ye tecavüz etmek için gözdağı verdi ve zora başvurdu; çırılçıplak soyunup utanmadan, onun yatağına girdi. Çırılçıplak soyunmuş olarak, onunla birlikte sarayının salonlarında dolaşıyordu; sonra zavallı Lucrezia, onun Beatrice ile ne yaptığını, lambaların ışığında görsün diye, kızını karısının yatağına götürüyordu.

Bu zavallı kızcağıza, anlatmakta duraksadığım korkunç bir sapkınlık aşılıyor, bir baba, öz kızına yaklaşacak olursa, doğacak çocukların mutlaka ermişler sırasına geçeceklerini, kilise tarafından kutsanan bütün büyük ermişlerin böyle dünyaya geldiklerini, yani ana tarafından büyük babalarının, kendi babaları olduğunu söylüyordu.

Beatrice, bu iğrenç isteğe karşı direnince onu insafsızca dövüyordu. Öyle ki zavallı kızcağız, bu kadar talihsiz bir yaşama artık dayanamayacak duruma geldi. Kızkardeşini örnek tutmayı düşündü. Kutsal pederimiz Papa'ya, çok ayrıntılı bir dilekçe verdi; ama büyük bir olasılıkla Francesco Cenci, gerekli önlemleri almış olduğundan dilekçenin, Papa hazretlerinin eline ulaştığına ilişkin hiçbir belirti görünmüyor; daha doğrusu, Beatrice tutsakken, savunma vekili bu belgeye büyük gereksinim duyduğu zaman, onu Papalık kaleminde bulamadı; bu belge Petrella şatosunda yapılan işitilmedik aşırı davranışları bir dereceye kadar kanıtlamış olacaktı. Beatrice Cenci'nin kendini koruma durumunda bulunduğunu, herkes açıkça görecek değil miydi? Bu dilekçede Beatrice'nin üvey annesi Lucrezia adına da istekler Francesco Cenci, bu girişimi haber aldı; bu iki zavallı kadına karşı kötü davranışlarını, nasıl bir öfkeyle artırdığı kestirilebilir. Yaşam, artık onlar için dayanılmaz bir hale geldi; işte o zaman, dostları, Francesco'nun zengin armağanlarıyla satın alınmış olan hükümdarın adaletinden büsbütün umutlarını keserek son çareye başvurmayı düşündüler. Bu çare onları mahvetmekle birlikte, hiç olmazsa, yeryüzündeki acılarını dindirmek gibi bir yarar sağladı.

Ünlü Monsenyör Guerra, Cenci sarayına çok giderdi. Uzun boylu, pek yakışıklı bir adamdı, ısrarla, yapmayı aklına koyduğu her hangi bir işi, kendisine özgü bir incelikle sonuçlandırmak gibi yaratılıştan bir yeteneği vardı. Beatrice'yi sevdiği ve cübbeyi çıkarıp onunla evlenmeyi tasarladığı düşünülmüştür. Fakat duygularını gizlemeye son derece özen göstermesine karşın Francesco Cenci, onun, bütün çocuklarıyla çok sıkı ilişki içinde olduğunu söyleyerek kendisinden nefret ediyordu.

Monsenyör Guerra, Sinyor Cenci'nin, sarayında olmadığını duyunca kadınların dairesine çıkıyor, birkaç saat onlarla konuşuyor, her ikisinin uğradıkları inanılmaz derecede kötü davranışlardan yakınmalarını dinliyordu. Anlaşılıyor ki karar verdikleri tasarıdan, Monsenyör Guerra'ya açık açık söz etmeye ilk cesaret eden Beatrice olmuştur. Zamanla, bu işi, o da benimsedi; Beatrice'nin birçok kez üstelemesi üzerine, bu garip planı Giacomo Cenci'ye açmayı sonunda kabul etti. En büyük erkek çocuk ve Francesco'dan sonra ailenin başı o olduğu için, o uygun görmezse bir şey yapılamazdı.

Onu, suikaste katmak çok kolay oldu; kendisine hiç yardım etmeyen babası ona son derece kötü davranıyordu. Giacomo, evli ve altı çocuk babası olduğu için, bu durum onu daha da çok etkiliyordu. Toplanıp Francesco Cenci'nin ne biçim öldürüleceğini tartışmak üzere, Monsenyör Guerra'nın dairesini seçtiler. Sorun yönteme uygun konuşuldu, her noktada, üvey ana ile genç kızın oyu alındı. Sonunda karar verilince, Francesco Cenci'nin, efendilerine karşı sönmez bir kin besleyen iki adamı seçildi. Bunlardan birinin adı Marzio'ydu. Francesco'nun çocuklarına çok bağlı, mert bir adamdı. Onları memnun edecek bir şey yapmış olmak için de baba katilliğine katılmayı kabul etti. Olimpio adını taşıyan öteki, Prens Colonna tarafından, Napoli Krallığı'ndaki Petrella şatosu kolculuğuna seçilmişti; fakat Francesco Cenci, prens yanındaki saygınlığı ve erkiyle onu oradan kovdurmuştu.

Bu iki kişi ile bütün iş kararlaştırıldı. Francesco Cenci, Roma'nın kötü havasından korunmak için gelecek yaz mevsimini, Petrella şatosunda geçirmeye gideceğini haber verdiği için bir düzine Napolili haydut toplamayı düşündüler. Olimpio bunları sağlamayı üzerine aldı. Haydutları Petrella dolayındaki ormanlarda gizlemeyi, Francesco Cenci yola çıktığı zaman bunlara haber vermeyi kararlaştırdılar. Haydutlar, onu yolda yakalayıp kaldıracaklar, büyük bir kurtarmalık karşılığında özgür bırakılacağını ailesine bildireceklerdi. Bunun üzerine, çocuklar, haydutların istediği parayı sağlamak üzere Roma'ya geri dönmek zorunda kalacaklardı. Bu parayı çabucak sağlayamamış gibi yapacaklar, haydutlar da paranın gelmediğini görünce Francesco Cenci'yi öldüreceklerdi. Böylece, bu cinayeti asıl işleyenlerden, hiç kimse kuşkulanmayacaktı.

Fakat yaz gelip Francesco Cenci, Roma'dan Petrella'ya yola çıktığı zaman, hareketi bildirecek olan casus, ormandaki haydutlara çok geç haber verdi, onlar da yola inecek zaman bulamadılar. Cenci, Petrella'ya, sağ salim vardı; haydutlar, şüpheli bir avı beklemekten yorularak, kendi hesaplarına hırsızlık etmek için başka taraflara gittiler.

Diğer taraftan akıllı ve kuşkulu bir yaşlı adam olan, Cenci, kaleden hiç çıkmıyordu, huysuzluğu, dayanılmaz olan yaşlılık sakatlıkları yüzünden artıyor, iki çaresiz kadına ettiği zulümleri çoğaltıyordu. Onların, kendi zayıflığından hoşnut olduklarını söylüyordu.

Dayanmak zorunda kaldığı korkunç şeylerle sabrı tükenen Beatrice, Marzio ile Olimpio'yu kale duvarlarının dibine çağırttı. Gece vakti, babası uykudayken zemine yakın bir pencereden onlarla konuştu. Monsenyör Guerra'ya yazılmış mektuplar attı. Monsenyör Guerra'nın Marzio ile Olimpio'ya, Francesco Cenci'yi kendileri öldürmek şartıyla biner frank ödeyeceğine söz vermesi bu mektuplarla kararlaştırıldı. Paranın üçte biri, iş yapılmadan önce, Roma'da, Monsenyör Guerra tarafından, üçte ikisi de, iş olup bittikten sonra, Lucrezia ve Beatrice, Cenci'nin kasasına sahip olunca, onlar tarafından verilecekti.

İşin, Meryem'in doğum günü yapılması da ayrıca kararlaştırıldı ve iki adam, bu nedenle ustaca, kaleye alındılar. Fakat Lucrezia, Hazreti Meryem'e ait yortuya saygı gösterip duraksadı, çifte günah işlememek için, bu işi bir gün sonraya bırakmaya, Beatrice'yi kandırdı.

O nedenle, 19 Eylül 1598'de, gece, ana kız, aldatılması çok güç olan Francesco Cenci'ye büyük bir ustalıkla afyon verdiler, Cenci de derin bir uykuya daldı.

Gece yarısına doğru, Beatrice, Marzio ile Olimpio'yu, kaleye kendisi aldı; sonra Lucrezia ile Beatrice, onları, derin uykuda bulunan ihtiyarın odasına götürdüler. İki kadın, kararlaştırılan işi yapmaları için onları orada bırakıp bitişik odada beklemeye gittiler. Birdenbire, bu iki kişinin, yüzleri sapsarı, kendilerinden geçmiş bir halde, geri geldiklerini gördüler.

Kadınlar: - Yine ne oldu, diye haykırdılar.

Adamlar: - Uyuyan bir zavallı ihtiyarı öldürmek alçaklık ve ayıptır, diye yanıt verdiler! Acıma hareketimize engel oldu.

Bu özrü işitince Beatrice öfkelendi ve onlara sövmeye başladı. Demek ki siz bu işe iyice uygun erkekler olduğunuz halde, uyuyan bir adamı öldürmeye cesaretiniz yok, öyle mi? Uyanık olsaydı, onunla yüz yüze gelmeye hiç cesaret edemezdiniz! İşi böyle yarıda bırakmak için mi para aldınız? Pekala! Mademki korkaklığınız öyle gerektiriyor, babamı ben kendi elimle öldürürüm! Size gelince siz de fazla yaşayacak değilsiniz!

Katiller, bu ateşli sözlerle yüreklendiler ve kararlaştırılan parada indirim yapılması korkusuyla, cesaretlerini ele alıp odaya yine girdiler. Kadınlar da arkalarından girdi. Birinin elinde büyük bir çivi vardı. Biri bunu, uyuyan ihtiyarın gözünün üstüne, dimdik tuttu; öteki, elindeki çekiçle çiviyi onun kafasına sapladı. Boğazına da bu biçimde, bir başka çivi soktular, öyle ki nice yeni günahlarla dolu o zavallı ruh, iblisler tarafından alınıp götürüldü; vücut debeleniyordu; amma boşuna.

İş bitince, genç kız, Olimpio'ya para dolu büyük bir kese verdi. Marzio'ya, bir zamanlar babasına ait olan, sırma şeritli bir çuha kaftan verdi ve ikisini de uğurladı.

Kadınlar yalnız kalınca, ilk önce, ölünün kafasına ve gırtlağına saplı olan iri çivileri çekip çıkardılar; sonra, cesedi bir yatak çarşafına sarıp iç içe birçok odadan sürükleyerek geçirdiler. Terk edilmiş bir küçük bahçeye bakan geçite kadar getirdiler. Ölüyü, oradan, o ıssız yerde yetişen büyük bir mürver ağacının üstüne attılar. Bu küçük geçitin sonunda yüznumaralar bulunduğundan, ertesi gün, yaşlı adamın mürver dalları üstüne düşmüş ölüsü bulunduğu zaman, yüznumaraya giderken ayağı kayarak düştüğünün tahmin edileceğini umuyorlardı.

Gerçek, onların tahmin ettikleri gibi oldu. Sabahleyin, ölü bulunduğu zaman, kalede büyük bir gürültü koptu; kadınlar da yüksekten çığlıklar atmakta kusur etmediler, babalarının ve kocalarının bu çok acıklı ölümüne ağladılar. Fakat, Beatrice, tecavüze uğrayan iffetli kadın yürekliliğine sahip olmakla birlikte, yaşamda zorunluolan sakınganlıktan yoksundu. Kalede çamaşır yıkayan bir kadına, daha sabah karanlığı, kanlı bir çarşaf vermiş, bu kadar çok kana şaşmamasını, çünkü bütün gece çok kan kaybettiğini söylemişti. Böylece, o günlük, iş yolunda gitti.

Francesco Cenci, konumuna uygun bir mezara gömüldü ve kadınlar, uzun zamandan beri boş yere özledikleri huzura kavuşmak için Roma'ya döndüler. Napoli'de neler olup bittiğini bilmedikleri için, ölünceye kadar mutlu yaşayacaklarını sanıyorlardı. Bu kadar korkunç bir baba katilliğinin cezasız kalmasını istemeyen tanrısal adaletin bir görünmesi sonucu, Petrella kalesinde geçen olaylar başkentte duyulur duyulmaz baş yargıç kuşkulandı ve cesedin incelenmesiyle şüpheli kişilerin tutuklanması için bir komiser gönderdi.

Komiser, kalede oturanların hepsini tutuklattı. Bütün bu adamlar, zincirlere vurularak Napoli'ye götürüldüler; verilen ifadelerde şüpheli hiçbir şey görülmedi. Yalnızca çamaşırcı kadın, Beatrice'nin kendisine kanlı bir çarşaf ya da çarşaflar verdiğini söyledi. Beatrice'nin, bu büyük kan lekeleri üzerine kendisine açıklama yapıp yapmadığını sordular. Kadın, Beatrice'nin doğal bir hastalıktan söz ettiğini söyledi. Böyle bir hastalığın bu kadar büyük kan lekeleri yapıp yapmayacağını sordular; kadın, yapamayacağı yanıtını verdi, çarşaftaki lekelerin, çok koyu kırmızı olduğunu söyledi.

Bu bilgi hemen Roma Adliye'sine gönderildi; bununla birlikte Francesco Cenci'nin çocuklarının tutuklanması düşünülünceye kadar aradan birkaç ay geçti. Lurezia, Beatrice ve Giacomo, bir görüşme bahanesiyle Floransa'ya ya da Civitavecchia'ya giderek bu kez kurtulabilirlerdi. Fakat yüce Tanrı onlardan bu kurtarıcı esini esirgedi.

Monsenyör Guerra, Napoli'de geçen olayları öğrenince, hemen adamlar yolladı, onları Marzio ile Olimpio'yu öldürmekle görevlendirdi; ama sadece Olimpio, Terni'de öldürülebildi. Napoli Adliyesi, Marziao'yu tutuklamıştı; kendisini Napoli'ye götürdüler, orada, her şeyi hemen itiraf etti.

Bu korkunç ifade, hemen Roma Adliyesine gönderildi. O da sonunda Francesco'nun yaşamdaki oğulları Giacomo ve Bernardo Cenci'yi, dul karısı Lucrezia'yı tutuklattı ve Corte Savello hapishanesine gönderdi. Beatrice, oldukça kalabalık güvenlik görevlileri tarafından, babasının sarayında gözaltına alındı. Marzio da Napoli'den getirilerek Savello hapishanesine konuldu; orada onu, iki kadınla yüzleştirdiler. Kadınlar, inkârda direndiler, özellikle Beatrice, Marzio'ya verdiği sırmalı kaftanı tanımamakta diretti. Bu haydut, genç kızın olağanüstü güzelliği ve yargıca yanıt verirken şaşılacak derecede güzel konuşması karşısında birdenbire heyecanlanarak, Napoli'de açıkladığı şeylerin hepsini inkâr etti. İşkenceye koydular, hiçbir itirafta bulunmadı ve işkenceler ortasında ölmeyi yeğledi; bu, Beatrice'nin güzelliğine karşı, yerinde bir saygı eseriydi!

Bu adamın ölümünden sonra, suçun tanıtlanması için nesnel kanıt bulunamadığından, yargıçlar, gerek Cenci'nin iki oğlunu, gerekse iki kadını işkenceye koymak için yeteri kadar neden bulunduğu kanısına varamadılar. Dördü de Sant'Angelo şatosuna götürüldü. Orada, çok rahat, birkaç ay geçirdiler.

İş kapanmış gibi görünüyordu, bu çok güzel, çok metin, aynı zamanda pek güçlü ilgi uyandırmış olan genç kızın, yakında özgür bırakılacağından, Roma'da kimsenin kuşkusu yoktu. Tam o sırada, aksi gibi, Adliye, Terni'de Olimpio'yu öldüren haydudu tutuklattı; bu adam, Roma'ya götürüldü, orada her şeyi açıkladı.

Haydudun itiraflarıyla pek umulmadık biçimde lekelenen Monsenyör Guerra vakit geçirmeden mahkeme huzuruna çağırıldı; hapis kesindi, belki de ölüm vardı. Fakat yaradılıştan her işi iyi yapmasını bilen bu şaşılacak adam, mucize denilebilecek bir biçimde kurtulmayı başardı. Papa sarayının en güzel erkeği olarak tanınmıştı, Roma'da da kendisini bilmeyen yoktu. Onun için, kurtulmayı umamazdı. Zaten kapılar sıkı sıkı kapatılmıştı; belki de mahkemeye çağrıldığı andan başlayarak evi de gözetleniyordu. Kendisi çok uzun boylu, teni kar gibi beyazdı. Kumral, düzgün bir sakalı, aynı renkte güzel saçları vardı.

Şaşılacak bir hızla hareket ederek bir kömürcüyü kandırdı, onun giysilerini giydi, saçını, sakalını tıraş ettirdi, yüzünü boyadı, iki tane eşek satın aldı, Roma sokaklarında, dolaşarak, topallaya topallaya kömür satmaya başladı. Büyük bir ustalıkla, kaba saba, aptal bir tavır takınmış, ağzı ekmek ve soğan dolu, her tarafı dolaşıp bağıra bağıra kömürünü satarken, yüzlerce güvenlik görevlisi onu yalnızca Roma'da değil, bütün yollarda arıyorlardı. Sonunda, yüzünü, güvenlik görevlisi erlerin çoğu ezberlediği zaman hep kömür yüklü eşeğini sürerek Roma'dan çıkmak yürekliliğini gösterdi. Karşılaştığı birçok bölük, onu yolundan alıkoymadı, o zamandan beri, kendisinden ancak bir tek mektup alındı; annesi, Marsilya'ya onun adına para gönderdi. Fransa'da, asker olarak savaştığı sanılıyor.

Terni katilinin itirafları, Roma'da şaşkınlık ve heyecan uyandıran Monsenyör Guerra'nın bu kaçışı, Cenciler hakkındaki kuşkuları, hatta delilleri bile o kadar canlandırdı ki sonunda Cenciler Sant'Angelo şatosundan çıkarılıp yine Savello hapishanesine götürüldüler.

İşkenceye konulan iki erkek kardeş, haydut Marzio'nun gösterdiği ruh soyluluğunu gösteremediler, her şeyi itiraf edecek kadar zayıftılar.

Sinyora Lucrezia Petroni, tembelliğe ve büyük lüksün verdiği rahatlıklara öyle alışıktı, hem de öyle iri vücutluydu ki ip işkencesine dayanamadı; ne biliyorsa söyledi.

Fakat çok ateşli ve yürekli bir genç kız olan Beatrice Cenci böyle yapmadı. Yargıç Moscati'nin ne yumuşak sözleri, ne gözdağı vermesi işe yaradı. İp işkencesine, hiç zayıflık göstermeden tam bir sağlamlıkla dayandı. Yargıç onu, zerre kadar suçlu gösterecek bir yanıt vermeye zorlayamadı, üstelik bu kadarla da kalmadı, kendisini sorguya çekmekle görevli o ünlü yargıç Ulysse Moscati'yi, ateşli zekâsıyla büsbütün şaşırttı. Yargıç, bu genç kızın durumundan o kadar şaşkınlığa düşmüştü ki iktidarda bulunan Papa VIII. Clemente hazretlerine, olup biteni sunmak gereğini duydu.

Papa, dava belgelerini görüp incelemek istedi. Derin bilgisiyle ve zekâsının yüksek kavrayışıyla ünlü olan yargıç Ulysse Moscati'nin, Beatrice'nin güzelliğine yenilmesinden ve sorgularında onu korumasından korktu. Bunun sonucunda, Papa, bu davaya bakma işini ondan alıp daha sert bir yargıca verdi. Gerçekten bu vahşi adam, bu kadar güzel bir vücuda, acımasızca işkence etmek gözüpekliğini gösterdi. Bu işkence, ad torturam capillarum denentürdendi (yani, Beatrice Cenci'yi saçlarından asarak sorguya çektiler).

O, iple bağlı bulunduğu sırada, bu yeni yargıç, Beatrice'nin karşısına, üvey annesiyle erkek kardeşlerini çıkardı. Giacomo ile Sinyora Lucrezia onu görür görmez:

- Günah işlenmiştir, diye haykırdılar; pişmanlık duymak gerek ve boşuna inatla, vücudunu paralatmamak gerek.

Genç kız:

- Demek ki diye yanıtladı, ailemizi rezil etmek ve alçakça ölmek istiyorsunuz, öyle mi? Büyük bir yanılgı içindesiniz; mademki öyle istiyorsunuz, öyle olsun.

Sonra, güvenliği sağlayan görevlilere dönerek:

- Çözün beni, dedi, annemin ifadesini bana okusunlar, onaylanması gereken yeri onaylayacağım, inkâr edilmesi gereken yeri inkâr edeceğim.

Dediği gibi yapıldı; doğru olan ne varsa hepsini açıkladı. Hemen, hepsinin zincirlerini söktüler ve Beatrice, beş aydan beri erkek kardeşlerini görmediği için onlarla birlikte yemek yemek istedi, dördü bir arada, çok neşeli bir gün geçirdiler.

Fakat ertesi gün, onları yine birbirinden ayırdılar; iki erkek kardeşi Tordinona hapisanesine yolladılar, kadınlar Savello hapishanesinde kaldılar. Kutsal pederimiz Papa, hepsinin itiraflarını içeren belgeyi görünce, suçluların azgın atların kuyruklarına bağlanarak bu biçimde öldürülmelerini emretti.

Bu korkunç kararı işitince, bütün Roma titredi. Birçok Kardinal ve prens, Papa'nın huzurunda diz çöküp bu zavallıların kendilerini savunmalarına izin vermesi için Papaya yalvardılar.

Papa, öfkeyle:

- Ya onlar, dedi, yaşlı babalarına, kendini savunması için zaman bıraktılar mı?

Sonunda özel bir iyilik olmak üzere, yirmi beş gün süre vermeyi kabul etti. Kenti şaşkınlıkla ve merhametle dolduran bu dava üzerine, Roma'nın en yüksek avukatları, hemen yazı yazmaya başladı. Yirmi beşinci gün, hepsi birlikte, Papa'nın huzuruna çıktılar. Önce Nicola d'Angalis söze başladı; fakat savunmasının henüz iki satırını okumamıştı ki, VIII. Clemente onun sözünü kesti.

- Demek ki, diye haykırdı, Roma'da babalarını öldüren insanlar, sonra da onları savunacak avukatlar bulunuyor!

Hep susuyorlardı, o sırada Farinacci'nin sesi yükseldi: - Çok kutsal peder dedi, biz buraya, cinayeti savunmaya değil, elimizden gelirse, bu zavallılardan birinin veya birkaçının suçsuz olduklarını kanıtlamaya geldik.

Papa, ona, söz söylemesi için işaret etti, Farinacci de tam üç saat konuştu. Sonra Papa, hepsinin yazılarını aldı, kendilerine izin verdi. Huzurdan çıkarlarken Altieri, en geriden geliyordu; lekelenmiş olmaktan korktu, Papa'nın önünde diz çökerek dedi ki:

- Ben yoksulların avukatı olduğum için bu davaya girmek zorundayım. Buna yanıt olarak, Papa:

- Biz size değil, ötekilere şaşıyoruz, dedi.

Papa, yatağa girmek istemedi, bütün geceyi, Kardinal San Marcello'nun yardımıyla, avukatların savunmalarını okumakla geçirdi. Papa, o kadar üzüntülü göründü ki birçok kişi, bu zavallıların yaşamları için biraz umutlandılar. Avukatlar, erkek çocukları kurtarmak için bütün cinayeti, Beatrice'ye yüklüyorlardı. Babasının, canice bir amaçla birçok kez zora başvurduğu, dava sırasında kanıtlanmış olduğundan, avukatlar, genç kızın, nefsini koruma durumunda sayılarak, suçunun bağışlanacağını umuyorlardı; böyle olursa, cinayetin asıl suçlusu yaşamını kurtardığına göre, onun tarafından kandırılan erkek kardeşleri, ölüm cezasına çarptırılabilir miydi?

VIII. Clemente, yargıçlık görevine ayırdığı geceden sonra, suçluların yeniden hapisaneye gönderilmelerini ve herkesten ayrılmalarını buyurdu. Bu durum, bütün bu davada yalnızca Beatrice'yi gören Roma'ya, büyük umutlar verdi. Onun, Monsenyör Guerra'yı sevdiği kanıtlanmıştı; fakat en sıkı iffet kurallarına kesinlikle aykırı davranılmamıştı. Onun için, insaflı düşünülürse ona bir canavar gibi cinayet yüklenemezdi. Kendisini savunma hakkını kullandığından dolayı cezalandırılacaktı! Ya razı olsaydı, ne yapılacaktı? İnsan adaletinin, bu kadar sevimli, acınmaya bu kadar layık ve bu derece zavallı bir varlığın talihsizliğini artırması mı gerekirdi? Daha on altı yaşına gelmeden ona türlü türlü acılar yükleyen bu kadar bahtsız bir yaşamdan sonra, o kadar korkunç olmayan birkaç gün yaşamaya hakkı yok muydu? Roma, onun savunmasını üzerine almış gibiydi. Genç kız, ilk dakikalarda, giyinecek kadar bile güç bulamamıştı. Yürek parçalayan sürekli çığlıklar atıyor, korkunç bir umutsuzluk içinde çırpınıyordu:

- Aman yarabbi! diye bağırıyordu, nasıl olur da böyle birdenbire ölürüm? Lucrezia Petroni ise, aksine, çok yerinde şeyler söyledi; önce diz çöktü, dua etti; sonra, yaşamdan ölüme, bu büyük geçişe birlikte hazırlanmak üzere, kızını dinginlik içinde kiliseye davet etti.

Bu söz, Beatrice'ye bütün dinginliğini geri getirdi.

Önce ne kadar taşkınlık ve telaş gösterdiyse, üvey annesi, bu büyük ruhlu kızı kendisine gelmeye çağırınca, çok aklı başında ve sakin davrandı. O andan başlayarak, Beatrice, bütün Roma'nın hayranlıkla izlediği bir kararlılık örneği oldu.

Beatrice, vasiyatnamesini yazmak için bir noter istedi, kendisine bu izni verdiler. Ölüsünün Montorio'da San Pietro'ya götürülmesini vasiyet etti; Stimatelere (San Francesco tarikatının Stigmates rahibeleri) üç yüz bin frank bıraktı; bu para elli yoksul kıza çeyiz parası olarak kullanılacaktı. Bu davranış, Sinyora Lucrezia'yı duygulandırdı, o da vasiyetnamesini yaptırdı, ölüsünün San Giorgio'ya taşınmasını istedi; o kiliseye, beş yüz bin frank sadaka bıraktı, daha başka şeyler de bağışladı.

Saat sekizde günah çıkarttılar, ayini dinlediler, kutsandılar; fakat ayine gitmeden önce Sinyora Beatrice, idam sehpasına, bütün milletin karşısına, üstlerindeki süslü giysilerle çıkmanın doğru olmadığını söyledi. Biri kendisi, biri annesi için, iki giysi ısmarladı. Bu giysiler rahibelerinki gibi, göğüsleri ve omuzları süssüz, yalnızca, kolları geniş ve pliseli yapılmıştı. Üvey ananın giysisi, siyah, pamuklu kumaştan yapılmıştı; genç kızınki, belinde kalın bir kordonla, mavi taftadandı.

Giysileri getirdikleri zaman, diz çökmüş bulunan Sinyora Beatrice ayağa kalktı, Sinyora Lucrezia'ya dedi ki:

- Hanım anne, çile saatimiz yaklaşıyor. Hazırlanmamız, şu öteki giysileri giymemiz, birbirimizi son kez giydirme hizmetimizi yapmamız uygun olur.

Sant'Angelo alanına büyük bir idam sehpası kurulmuş, bir zincir, bir de mannaja (bir nevi giyotin) konulmuştu. Saat on üç sularında (sabahın sekizi) Misericordia rahipleri kurulu büyük haçını hapisanenin kapısına getirdi. Hapishaneden önce Giacomo Cenci çıktı; kapının eşiğinde, dindarca diz çöktü, dua etti, çarmıhtaki İsa'nın yaralarını öptü. Arkasından küçük kardeşi Bernardo Cenci geliyordu; onun da elleri bağlıydı, gözlerinin önünde küçük bir tahta vardı. Son derece kalabalıktı; bayrağın yanı başında, elinde yanar bir meşale tutan penitente papazlarından birinin başına, bir pencereden düşen saksı yüzünden, bir kargaşalık oldu.

Herkes, iki kardeşe bakıyordu, o sırada birdenbire, Roma savcısı ilerledi ve dedi ki:

- Sinyor Bernardo, Senyörümüz size yaşamınızı bağışladı; akrabalarınıza eşlik etmeye hazır olunuz ve onlar için dua ediniz.

Aynı zamanda, yanındaki iki yardımcı, çocuğun gözleri önündeki ufak tahtayı kaldırdılar. Cellat, Giacomo Cenci'yi arabanın üstünde uygun duruma getiriyordu, kerpetenle etlerini sıkıştırmak için giysilerini çıkarmıştı. Cellat, Bernardo'nun yanına geldiği zaman, bağışlama kararındaki imzayı kontrol etti, onun kollarını çözdü, kelepçelerini çıkardı, etleri kerpetenle sıkıştırılacağı için arkasında giysisi bulunmadığından cellat onu arabaya oturttu, klaptanlı, süslü bir çuha kaftana sardı. (Bu kaftanın, Petrella kalesindeki olaydan sonra, Beatrice'nin Marzio'ya verdiği kaftan olduğunu söyleyenler var.)

Sokakta, pencerelerde ve damlarda biriken büyük kalabalık birdenbire heyecanlandı. Boğuk ve derinden gelen bir gürültü işitiliyor, bu çocuğun bağışlandığı söyleniyordu.

İlahiler başladı ve alay, Savanne alanından geçerek Savello hapishanesine doğru ağır ağır ilerledi. Hapishanenin kapısına varınca, bayrak durdu, iki kadın, hapishaneden çıktılar, kutsal haçın önünde dualarını ettiler, sonra, birbirinin peşi sıra yürüyerek ilerlediler. Yukarıda söylendiği gibi giyinmişlerdi, başları da, yarı bellerine kadar inen büyük bir tafta peçeyle örtülüydü.

Sinyora Lucrezia, dul olduğu için, siyah peçe örtmüştü, ayaklarında, usulen topuksuz siyah kadife terlikler vardı.

Genç kızın peçesi, giysisi gibi mavi taftadandı; ayrıca omuzlarında, gümüş klaptanlı büyük bir atkı, belinde mor kumaştan bir etek, ayağında, kırmızı kordonlarla zarif bir biçimde bağlanmış beyaz kadife terlikler vardı.

Bu kılıkta yürürken, garip bir inceliği vardı ve alayın son sıraları arasında onun yavaş yavaş ilerlediğini gören bütün gözlere yaşlar doluyordu.

Kadınların kolları bedenlerine bağlanmıştı; ama elleri serbestti ve ellerinde birer haç tutabiliyorlardı. Bu haçı, gözlerine çok yakın tutmuşlardı. Giysilerinin kollukları çok geniş olduğu için, bu ülkenin göreneğine göre bileklerinden büzgülü gömleklerin kapattığı kolları görülüyordu.

Yüreği daha az dayanıklı olan Sinyora Lucrezia, sanki hiç durmadan ağlıyordu; genç Beatrice ise aksine büyük bir dayanıklılık gösteriyordu; alay, her kilisenin önünden geçtikçe gözlerini o kiliseye çeviriyor, bir an diz çöküyor, güçlü bir sesle: Adoramus te, Christe, diyordu.

Bu süre içinde, zavallı Giacomo Cenci'nin arabada vücudu kerpetenleniyor, genç adam büyük dayanıklılık gösteriyordu.

Alay, arabaların çokluğu ve halkın kalabalıklığından Sant'Angelo köprüsü alanının alt kısmını ancak aşabildi. Kadınları hemen hazırlanan mihraba götürdüler, sonra Giacomo Cenci'yi aldılar.

Genç Bernardo, arkasında sırmalı kaftanıyla, doğrudan doğruya sehpaya götürüldü; o zaman herkes, onun öldürüleceğini ve bağışlanmamış olduğunu sandı. Zavallı çocuk, öyle korktu ki sehpaya ikinci adımını atar atmaz bayıldı. Soğuk su serperek ayılttılar ve Mannaja'nın tam karşısına oturttular.

Cellat, Sinyora Lucrezia Petroni'yi almaya gitti; kadının elleri arkasına bağlanmıştı, omuzlarında da örtü yoktu. Bayrağın yanında başı tafta peçeyle örtülü olarak alanda göründü; orada, Tanrıya dua etti, af istedi ve kutsal yaraları öptü. Terliklerini kaldırımda bırakmasını söylediler; pek şişman olduğu için, darağacına biraz güçlükle çıktı. İdam sehpasının üstüne çıktığı ve başından siyah tafta peçeyi aldıkları zaman, omuzlarıyla göğsünün çıplak görünmesinden pek sıkıntı duydu; kendisine baktı; sonra Mannaja'ya baktı ve yazgısına boyun eğerek yavaşça omuzlarını kaldırdı; gözlerine yaşlar doldu:

- Ey Tanrım! dedi. Sizler de, kardeşlerim, ruhuma dua ediniz. Ne yapması gerektiğini bilmediği için, cellatbaşı Alessandro'ya, nasıl davranacağını sordu. O, zincirli idam tahtasının üstüne ata biner gibi oturmasını söyledi. Fakat bu hareket ona, iffete aykırı göründüğünden, bunu yapmak için çok zaman harcadı.

(Bunu izleyen ayrıntılar, her şeyi, son derece açıklıkla öğrenmek isteyen İtalyanlar için, dayanılabilir şeylerdir; fakat Fransız okuyucular, bu zavallı kadının iffetinin, göğsünden yaralanmasına neden olduğunu öğrensinler yeter. Cellat, kesik başı halka gösterdi, sonra, siyah tafta peçeye sardı.)

Mannaja, genç kız için hazırlandığı sırada, meraklılarla dolu bir iskele yıkıldı ve birçok kişi öldü. Böylece, Tanrı'nın huzuruna, Beatrice ile birlikte çıktılar.

Beatrice, bayrağın, kendisini alıp götürmek üzere mihraba doğru geldiğini görünce, telaşla sordu:

- Hanım annem, gerçekten öldü mü?

Kendisine, evet yanıtını verdiler; haçın önünde diz çöktü, ruhu için, yanık yanık dua etti. Sonra, uzun süre haçla, yüksek sesle konuştu.

-Tanrım, sen benden yüz çevirdin; fakat ben büyük günahımdan dolayı beni bağışlayacağından umut kesmeyerek, seni iyi niyetle izleyeceğim.

Sonra hep Tanrıya yalvarıp şükrederek birçok ilahi ve dua okudu. Sonunda cellat, elinde bir iple karşısına geldiği zaman ona dedi ki:

- Cezalanması gereken bu vücudu bağla, ölmezliğe ve sonsuz mutluluğa yükselmesi gereken şu ruhu kurtar.

Sonra kalktı, dua etti, terliklerini darağacının dibine bıraktı, bacağını çevik bir hareketle tahtadan aşırttı, boynunu Mannaja'nın altına koydu ve cellat tarafından vurulmamak için, kendi kendine, kusursuz bir biçimde yerleşti. Hareketlerinin çabukluğu, tafta peçesi başından çıkarıldığı zaman halkın, omuzlarını ve göğsünü görmesine engel oldu. Bir engel çıktığı için darbe, uzun zaman inmedi. Bu süre içinde, Beatrice, yüksek sesle, İsa'nın ve Hazreti Meryem'in adlarını okuyordu. Darbe indiği anda, vücut, şiddetli bir hareket yaptı. Hâlâ idam sehpası üzerinde oturan zavallı Bernardo Cenci, yeniden bayıldı; yardımcılar onu ayıltmak için yarım saat uğraştılar. Sonra, darağacında, Giacomo Cenci göründü; fakat burada da, fazla korkunç ayrıntıları geçmek gerek. Giacomo Cenci, kafasına gürzle vurularak öldürüldü. Bernardo'yu derhal hapishaneye götürdüler; şiddetli bir hummaya tutulmuştu, kendisinden kan aldılar.

Zavallı kadınlara gelince, ikisini de tabutlarına yerleştirdiler ve Sant'Angelo köprüsünde, sağdan birinci olan San Paolo heykelinin yanına, darağacının birkaç adım ötesine bıraktılar. Cesetler orada, öğleden sonra saat dördü çeyrek geçeye kadar kaldı. Her tabutun çevresinde, beyaz balmumundan dört mum yanıyordu.

Sonra, bu tabutlar, Giacomo Cenci'nin cenazesiyle birlikte, Floransa konsülünün sarayına götürüldü. Beatrice'nin cenazesi akşam dokuzu çeyrek geçe San Pietro'nun Montorio'ya taşındı. Genç kıza, giysileri giydirilmiş ve başına pek çok çiçek takılmıştı. Gönül çelici bir güzellikteydi; uyuyor sanılırdı. Büyük mihrabın ve Raphael Dürbin'in Transfiguration (İsa'nın Tecellisi) tasvirinin önüne gömüldü. Elli tane iri mum yanıyor, Roma'daki bütün Francescano rahipleri cenazeye eşlik ediyordu.

Lucrezia Petroni gece saat onda San Giorgio kilisesine götürüldü. Bu facia sırasında, sayısız bir kalabalık vardı. Göz alabildiğine sokakların arabalarla ve halkla dolu; iskelelerin, pencerelerin ve damların meraklılarla örtülü olduğu görülüyordu. Güneş, o gün o kadar sıcaklık saçıyordu ki birçok kişi bayıldı. Sayısız insan hummaya yakalandı. Saat on dokuzda (ikiye çeyrek kala) her şey bittiği ve kalabalık dağıldığı zaman, birçok insan havasızlıktan boğulmuş, bir kısmı da atların ayakları altında ezilmişti. Ölü sayısı pek fazlaydı.

Sinyora Lucrezia Petroni'nin boyu uzundan çok kısaya yakındı. Elli yaşında olmasına karşın yine güzel bir kadındı. Yüz çizgileri çok güzeldi, burnu ufak, gözleri kara, yüzü çok beyaz, teni pembeydi. Saçları kumralcaydı.

Ölümüne sonsuza dek acınacak Beatrice Cenci, tam on altı yaşındaydı. Ufak tefekti; vücudu güzel bir tombulluktaydı, yanaklarının ortasında gamzeleri vardı, öyle ki ölümünden sonra, başı çiçeklerle süslendiği zaman uyuyor, hatta hayattayken sık sık yaptığı gibi gülüyor sanılırdı. Ağzı küçüktü, saçları kumral ve yaradılıştan kıvırcıktı. Ölüme giderken kumral ve kıvırcık saçları gözlerinin üstüne düşüyor, bu da ona bir başka güzellik veriyor, acıma duygusu uyandırıyordu.

Giacomo Cenci, kısa boylu, şişman, beyaz tenli ve kara sakallıydı; öldüğü zaman, aşağı yukarı yirmi altı yaşındaydı.

Bernardo Cenci, tıpkı kızkardeşine benziyordu. Saçları da onun gibi uzun olduğu için idam sehpasına çıktığı zaman birçokları onu kızkardeşi sandılar.

Güneş o kadar sıcaktı ki, bu facianın seyircilerinden birçoğu o gece öldü. Bunların arasında, ender rastlanan güzellikte ve çok sağlıklı bir genç olan Ubaldino Ubaldini de vardı. Roma'da, çok tanınmış olan Sinyor Renzi'nin kardeşiydi. Böylece, Cencilerin ruhları, büyük bir kalabalık eşliğinde gitti.

San Marello rahipleri, 1 Eylül 1599 tarihine rastlayan dünkü salı günü, San Croce yortusu nedeniyle Sinyor Bernardo Cenciyi hapisten kurtarmak için ayrıcalıklarından yararlandılar. Bernardo Cenci, bir yıl içinde, Sisto Köprüsü Santa Trinita Kilisesi'ne dört yüz bin Frank vermeyi üstlenmiştir.




Barberini Sarayı

Bir başka el tarafından eklenmiştir:
Bugün yaşayan Francesco ve Bernardo Cenci, onun torunlarıdır. Direnmesi sonunda küçük Cenci'nin yaşamını kurtaran ünlü Farinacci, savunmasını yayımlamıştır. VIII. Clemente'nin huzurunda sadece Cenci lehine okuduğu 66 numaralı savunmanın özetini veriyor. Latin diliyle yazılan bu savunma, altı büyük sayfadır, onu buraya yazık ki koyamayacağım. Savunma, 1599'daki düşünüş biçimlerini anlatıyor. Onu çok akla uygun buluyorum. 1599'dan yıllarca sonra, Farinacci, savunmasını baskıya verirken, Cenciler lehindeki sözlerine şu notu eklemişti:

Omnes fuerunt ultimo supplici effecti, exepte Bernardo qui ad triremes cumbonorum confiscatione condemnatus fuit, ac etiam ad interessendum aliorum morti prout interfuit .

Bu latince notun sonu üzücüdür, fakat okuyucunun, bu kadar uzun öyküden usandığını sanıyorum.


 
Stendhal, İtalya Öyküleri 1, "CENCILER"

Hiç yorum yok: