Pazartesi, Temmuz 03, 2023

Uygulamalı Feminizm Dersleri Ders 1: Ataerkillik (Patriyarka) Nedir?

 Dilara Kahyaoğlu


DERS 1Ataerkillik (Patriyarka) Nedir?




Kadınlar Sahnesi’ni oluşturan kadınların bir kısmı bugün özel bir toplantı için bir araya gelmişti. Haftada bir provalarından zaman ayırarak bir araya gelmeyi adet edinmişlerdi. Bu tip çalışmalara herkes gelmese bile sayıları beşin altında düşmüyordu. Bu da çalışma yapmak, tartışmak için yeterli bir sayıydı.

O günkü toplantı Ataerkillik (patriyarka) üzerine olacaktı. Bu konuyu somut örnekler, anekdotlar, görsel ve yazılı belgeler üzerinden tartışmaya karar vermişler ve hazırlık yaparak çalışmaya gelmişlerdi. Bir masanın etrafında toplaştılar. Kimisi makinesini de getirmiş, açmış bekliyordu. Kayıt için makine de getirilmişti. Saliha ara sıra video ve fotoğraf çekerek bu günkü çalışmayı görsel olarak belgeleme işini üzerine almıştı. Hülya, o günkü çalışmayı yönetmeye gönüllü olmuştu ve kayıt düğmesine basarak çalışmayı başlattı.

İlk önce toplantıya misafir olarak katılan Cemre’nin anlattığı kendi öyküsünü dinlemeye başladılar.

Kaynak 11

Anne baba evinden ayrılıp yalnız yaşamaya karar verdiğimde 30 yaşımdaydım. Kiraladığım ev İstanbul’un iyi bir semtinde, yedi sekiz katlı bir apartmanın en alt katındaydı. Taşındıktan bir müddet sonra evde yalnız olduğumu anlayan erkek kapıcının bakışlarının değiştiğini hissettim. Sürekli gözü üzerimdeydi. Gördüğü zaman selam vermezdi. Onunla konuşunca da zorla ağzından laf çıkardı. Bunun esas nedeninin erkek arkadaşımın eve gidip gelmeye başlaması olduğunu düşünyorum. Çünkü o daha ortalıkta yokken bile kapıcının bakışları rahatsız ediciydi. Gözlerini benden kaçırırdı, bakışları ya göğüslerime ya da bacaklarıma kayardı. Evde bile etek veya şort giymemeye başlamıştım. Üstümde genellikle bol bir eşofman olurdu. Veya kapıyı açarken üzerime uzun sabahlığımı giymeyi adet edinmiştim.

Yandaki komşudan da benzer rahatsızlığı duyuyordum. Erkek komşudan bahsediyorum karısı ve çocukları vardı ama onları hiç görmüyordum. Adam geç vakit yıkanan bulaşık seslerinden şikayetçiydi mesela. Geç vakit dediği de en fazla saat ondu. Kaç kere kapıcıyla haber yollamıştı. Bu davranışın altında bir tür rahatsız etme dürtüsü yattığını ben anlıyordum. Ve kendilerinden gelen ses de azımsanacak gibi değildi. Adamın, erkekçe bağırtılarını her zaman duyuyordum ama anlaşılan o bağırtılar kimseyi rahatsız etmiyordu

Erkek arkadaşım benim yaşlarımdaydı ama erkeklerin dünyasına uygun davranmıyordu: Erkeklerin diliyle söyleyecek olursam: bana “sahip çıkmıyordu”. Kapı çaldığında gidip kapıyı açmaz benim açmamı beklerdi mesela. Alışveriş etmezdi. Komşulara da kendini göstermek istemiyor gibi sessizce gider gelirdi. Çekingendi. Bana evlenme teklifi etmedi. Ben ona evlenelim diye bir kaç kere söylemek zorunda kalmıştım. Her seferinde “daha erken” diyordu. Sonunda bir gün gitti ve ailesinin kendisi için seçtiği teyze kızı ile evlendi.

Kapıcı ev sahibine bile beni şikayet etmişti. Ev sahibi bir keresinde kirayı ayağına götürdüğümde; "Senden şikayet var" demişti. “çok sesin çıkıyormuş, bağırıp kavga ediyormuşsun”. Bana “sen” diye hitap ediyordu. Kapıcı da öyle diyordu. Sizli konuşmayı bilmediklerinden değil, öyle konuşmak istemediklerindendi bu. Saygın bir mesleğim olduğunu biliyorlardı, ama bu onları ilgilendirmiyor ve davranışlarına ket vurmalarını sağlamıyordu. Bu şikayete erkek arkadaşımla yaptığımız kavgalar sebep olmuştu. Kavgada kadın sesi duymaya alışkın değillerdi. Sinirlerim çok bozuktu. Ayakta kalmak ve direnmek için itici güç kavga etmekten geçiyordu. Bu hep böyle oldu benim için. Kavga etmekten hiç hoşlanmadım, beni çok yıprattı ama başka yöntem de bilmiyordum.


Tartışma/Düşünme: Yukarıda anlatılan öykü-durumu tek bir cümleyle özetleyecek olsaydınız ne derdiniz? Neden bu cümleyi seçtiğinizi de açıklayın ve daha sonra arkadaşlarınızla tartışın.


Yöntem: Kalabalık bir grupta sadece bir kişi bir cümle oluşturabilir. Ve onun örneği üzerinden tartışılır. Zaten bu durumda söz alanlar kendi cümlelerinin de ne olduğunu söyleyecek ve kıyaslama yaparak düşüncelerini ifade edeceklerdir. Zaten amaç, iyi bir tartışmanın yolunu açmaktır.


Kaynak 2

Filiz, bilgisayarını açıp bir video oynattı. Videoda İtalya’nın eski başbakanı Berlusconi arabanın üstünde bir şeyler yazan bir kadın polis memuruna arkadan yaklaşıyor ve anal ilişki eylemini kadına değmeden gerçekleştiriyor ve sonra da kadına dokunarak varlığından haberdar ediyordu. Yanındaki erkeklerin güldüğünün de altını çizmek gerekir. (bkz. https://www.youtube.com/watch?v=K7ergUvI_Ek )


Yine aynı Berlusconi Eylül 2003'te New York Menkul Kıymetler Borsası'ndaki tüccarlara hitaben İtalya'ya yatırım yapmaları için bir dizi neden sıralıyordu bunlardan ilki; "dünyanın en güzel sekreterlerine sahibiz" idi. 



Tartışma/Düşünme: Böyle bir durum başınıza gelseydi ne yapardınız?


Yöntem- Amaç: Kendimizi ifade edelim ve birlikte tartışalım.


Kaynak 3

Bunu da Ayşin anlattı:

Geçenlerde bir kafede otururken yandaki masada tartışan kadın ve erkeğin sesleri bana kadar geldi. Genç adam, kadının birisiyle görüşmesini istemiyordu. Anladığım kadarıyla kadının eski bir arkadaşıymış o. Adam “Ben istemiyorum” diye dayatıyor, bunu defalarca söylüyordu. Kadının ne dediği tam olarak anlaşılmıyor. “Sen beni dinliycen mi?” diyor adam ve sesi yüksek çıkıyor zaman zaman.

En fazla 20-22 yaşındaki bu adamın söyledikleri şunlardı:

Geri adım atmamı bekleme”

Konuşmakta bir seviye olmalı” Bunu kızın söylediklerini beğenmediği için söylüyor. Çünkü tek kelimelik cevaplar veriyormuş.

Bunları söylüyorum ileride evlenince sorun çıkmasın diye”

Dinliyceksen dinle, dinlemeyeceksin git. Bıktırdın yani. Ben olmayınca mutlu olacaksan mutlu ol.”

Hiçbir şeye cevap vermiyorsun” Genç kadın ki o da en fazla 20 yaşında, devamlı bir şey diyor halbuki. Belli ki sevgilisinin beklediği yanıtlar değil bunlar.

Bana saygı göstermeyecek misin bu konuda. Ben istemiyorum diyorum.”

Ben haklıyım, haklı olduğumu söylemiyorsun. Susuyorsun.”

Çocukluğundan gelen bir tarafın var. Ama düzeltebilirsin.”

Benim yanımda benim istediğim gibi davranıp yanımdan ayrılınca başka türlü davranmandan korkuyorum”.

En sonunda gülerek konuşmaya başlıyor. Aslında benzer şeyler söylüyor ama arayı yumuşatmak istiyor belli ki.

Sevmiyorum bu hareketlerini senin” Sonra kızın yanına oturup, koluyla başını ve omuzunu sarıp kendine çekiyor, öpmeye çalışıyor. “Seni seviyorum” diyor bu arada. Kızın sesi yine çıkmıyor. Bir ara adamı itmeye çalıştı ama adam öyle bir sıkıyor ki .. Dayanamayıp kalktım.


Yöntem: İki kişi seçilir ve metni oynayarak canlandırmaları istenir. Diğerleri de kahvede oturan, kulak misafiri olan gözlemci/tanık kişiler olur.


Tartışma-düşünme: Çalışma sorusu şudur: “Ne hissettiler? Neden böyle davrandılar?” Tartışan kadın ve erkek neler hissettiklerini açıklar. Aynı şekilde gözlemciler de duygularını belirtir. Tartışılır.


Amaç: Duyguları çözümlemeye çalışmaktır.


Kaynak 4

Sırma kısa bir örnek vermek istedi ve erkek kardeşinin başına gelen bir olayı anlattı. Kardeşi bir müzik öğretmeninden özel ders almak istiyor ve öğretmene arp çalmak istediğini belirtip satın alma konusunda da yardımcı olmasını istiyor. Kadın olan bu müzik öğretmeni “Arp erkeklere uygun bir müzik aleti değil aslında, onu daha çok kadınlar çalıyor. Ben keman veya çelloyu sana daha çok yakıştırırım” diyor. Kardeşi itiraz etmiş. Öğretmen “ama Google’a bir bak demiş. Arp yazınca çıkan resimleri incele. Karşına sadece arp çalan güzel ve şık kadınlar çıkacak. Aslında bu antikçağdan beri böyledir yeni bir şey değil.” Kardeşi gerçekten de arp kelimesini yazarak arama yapıyor. Ve evet bir tane erkek sanatçı hariç bütün görsellerde arp çalan kadınlar olduğunu görüyor.


Tartışma-düşünme: Öykü-durumda arp’ın erkeğe değil kadına yakışan bir müzik aleti olduğunu bir kadın söylüyor. Bu olay size inandırıcı geldi mi? Bir kadın böyle davranır mı? Gerekçelendirerek tartışın. Yani fikrinizi örnekler vererek kanıtlamaya çalışmalısınız.



Kaynak 5

Grup, araştırma sonucu elde ettikleri bazı bilgi ve verileri de paylaştı.


Yöntem: İstatistiği inceleyerek

*en fazla kadınların yaptığı ilk üç işi saptayın

*en fazla erkeklerin yaptığı ilk üç işi saptayın

*burada belirtilmeyen ama evde yapılan başka işler aklınıza geliyorsa onları da not edin.


Tartışma-Düşünme: Ortaya çıkan sonuçları tartışın... Tartışma şu sorulara yanıt aramalı

*Ortaya çıkan sonuçların ana nedenleri nedir?

*Sonuçtan memnun kaldınız mı? Neden?

*Memnun değilseniz neler yapılabilir? Beyin fırtınası yöntemi ile tartışın.


Amaç: Farkındalık geliştirmek.


Kaynak 6 (MW. s.4)2

Erkekler kendi özgürlükleri için, kendi mutluluklarına ilişkin olarak kendi adlarına karar verebilmek için mücadele edebi­lirken, kadınların, onların mutluluğu düşünülerek yapılsa bi­le, baskı altına alınması tutarsız ve haksız bir davranış değil mi? Kadın akıl melekesini erkekle paylaşıyorsa, erkeği bu konudaki tek hâkim yapan güç nedir? ... Eğer kadınların sesleri bastırılacaksa, eğer kadınlar, insa­noğlunun doğal haklarından3 mahrum bırakılacaksa, -haksız­lık ve tutarsızlık suçlamasını boşa çıkarmak için- öncelikle kadınların aklı olmadığını kanıtlamanız gerekmektedir.”


Tartışma-Düşünme: Koyu renkle yazılmış soruya sizin cevabınız nedir? Tartışınız.


Kaynak 7 (MW. s.11)

Dört bir yanda erkeksi kadınlar karşısında korku ve tiksintiyle haykırıldığını duyuyorum; peki, hangi kadınlara erkeksi kadın diyoruz? Eğer erkeklerin bu hoşnutsuzluğu av­lanma, silah kullanma ve kumar oynama hevesine yönelik­se, bu haykırışlara ben de yürekten katılırım; ama aynı hoşnutsuzluk erkeklere özgü erdemlerin taklit edilmesine ya da doğru bir deyişle, insan karakterini güçlendiren, dişi cinsi hayvanlar seviyesinin üstüne çıkararak kapsayıcı bir şekilde insanoğlu diye adlandırılan sınıfa dahil edecek beceri ve er­demlerin edinilmesine yönelikse; kadınları felsefi bir açıdan gözlemleyen herkesin, benimle birlikte kadınların her geçen gün biraz daha erkeksileşmesini dilemesini beklerim.”


Tartışma-Düşünme: Yazarın fikrini özetleyiniz. Ne demek istiyor? Haklı mı? Günümüzde de böyle bir sorundan bahsetmek mümkün mü?



Kaynak 8 (JD. s.26-28)4

Kadının kocasının himayesi altında, aileye ait olduğu fikri tüm liberal erkek kuramcıların ortak düşüncesiydi. Hatta kuramsal olarak doğal hakların tüm insanlar için olduğu görüşünü savunan John Locke gibi düşünürler bile buna taraftardı. Locke'un Second Treaties of Government (Hükü-met Üzerine İkinci İnceleme, 1690) doğal haklar doktrininin kutsal kitabı ve Bağımsızlık Bildirisi'nin temel ideolojik kaynağı olarak kabul edilir.

Bu metinde Locke, şunları açık­ça ortaya koyar: Doğa durumunda, herkesin uymaya mecbur olduğu ve onu yönetecek doğa yasası vardır; ve akıl, ki burada yasadır, insanlığa, tamamen eşit ve bağımsız olmanın, başkalarının hayatlarına, sağlık, özgürlük ya da mallarına zarar vermemek anlamına geldiğini öğretir. İnsanın doğal özgürlüğü, dünya üzerindeki herhangi bir üstün gücün kontrolü, yasa yapanın otoritesi ya da iradesi altına alınamaz. Sadece doğanın yasasına itaat eder.

Ne yazık ki, Locke'un burada kullandığı insan (man) sözcüğü genel anlamda kullanılmamış, tek ve özel bir türü anlatmak için kullanılmıştır: Erkekleri. Çünkü İncelemelenin sonraki bölümlerinde, kocaların karıları ve çocukları üze-rinde bir otoriteleri olması gerektiğini özellikle belirtir. Her ne kadar bu mutlak bir otorite olmasa da sınırları açık değil­dir. "Fakat karıyla koca bazen kaçınılmaz olarak farklı isteklere sahip olabilirler. Bunun için bir kuralın yerleştirilmesi gereklidir, bu da doğal olarak güçlü ve iktidar sahibi olan erkeğin görevidir." Birçok araştırmacı Locke'un kuramının özel mülkiyet kavramında derin kökleri bulunduğunu, bundan dolayı da kadının evlilik içindeki ikincil konumunun bu kuramın zorunlu sonucu olduğuna işaret eder. Locke, özel mülkün insanların kendi kaderlerini tayin edebilmelerindeki önemini vurgular; çünkü bir yandan özel mülk hükümdarın zorlayıcı gücüne karşı bir araçtır, bir yandan da monaşik müdahaleye karşı güvenli bir alan sağlar. Fakat, özel mülkün korunmasında merkezi olan şey, (erkeklerin) veraset hakkı olmuş­tur. Bu nedenle de monogami (tekeşlilik) ve kadının üzerinde hakimiyet kurma, kritik önemdedir. Bu şekilde mülk aile içinde kalmaktadır.

Nitekim, Locke'un ve sonraki liberal kuramcıların bakış açısına göre, hayatları, servetleri ve mülklerinin korunması için toplumsal sözleşme yapan "bireyler" hane halkının efendisi olan erkeklerdir. Kuruculara göre, Amerika Birleşik Devletleri Temel Haklar Bildirisi'nde anılan "kişiler" ... ailelerin erkek efendileridir" Dahası, kamusal işlere katılma hakkı olan vatandaşlık için birincil nitelik Locke'a göre, rasyonelliktir. (Erkek) çocuklar ancak yetişkin akılcılığına ulaştıkları zaman vatandaş olabilirler. Kadınlar akıldan yoksun sayıl­dıkları için, vatandaşlık rolüne layık görülmezler. Her erkek yeterli derecede rasyonel olarak kabul edilir ya da "doğal" olarak, bir aileyi yönetme kapasitesine sahiptir. .. Kadınlar ise, Locke'un teorisine göre, "doğal" olarak akıl­dan yoksun görülürler ve "doğal" olarak "özgür ve eşit birey" statüsünün dışında tutulurlar, nitekim kamusal hayata katılmaları da uygun değildir. Liberal erkek kuramcılar tarafından ortaya atılan varsayı­ma göre, doğal haklara sahip olan kişiler, ailelerin efendileri olan mal sahibi erkeklerdir. Bu önerme, Amerikan hukukunda 20. yüzyıla kadar yer almıştır.”


Tartışma-Düşünme: Metni okuyarak ana hatlarıyla özetleyiniz. Liberalizmin babası Locke amca neler diyor böyle? Neden böyle düşünüyor? Tartışınız.


Kaynak 9

Gün doğarken her sabah
Bir kız geçer kapımdan
Köşeyi dönüp kaybolur
Başı önde yorgunca


Fabrikada tütün sarar

Sanki kendi içer gibi
Sararken de hayal kurar
Bütün insanlar gibi

Bir evi olsun ister
Bir de içmeyen kocası
Tanrı ne verirse geçinir gider
Yeter ki mutlu olsun yuvası

Dışarıda bir yağmur başlar
Yüreğinde derin sızı
Gözlerinden yaşlar akar
Ağlar fabrika kızı

Oysa yatağında bile
Bir gün uyku göremez
İhtiyar anası gibi
Kadınlığı bilemez

Makineler diken gibi
Batar her gün kalbine
Yün örecek elleri
Her gün ekmek derdinde

Gün batarken her akşam
Bir kız geçer kapımdan
Köşeyi dönüp kaybolur
Başı önde yorgunca

Sözler: Bora Ayanoğlu


Tartışma-Düşünme: Bu şarkıyı bilirsiniz belki. Sol rüzgarların estiği dönemde ortaya çıkmıştı. Sizce bu şarkı Feminist bir şarkı olarak kabul edilebilir mi? Tartışınız.



Kaynak 10 (SO)

Kadın olmak aya gidilen zamanda okuma yazma bilmemektir. Gece sokağa çıkmaktan çekinmek, laf atıldığında utanıp tersleyememek, dayak yediğinde "yine ne yaptım?" deyip kendini koruyamamaktır. Boğaz tokluğuna dünyayı doyurmak, silip süpürmek ve yeniden doyurmak, her gün ne pişireceğini düşünüp başka şey düşünemez hale gelmektir. Kadın olmak günde 24 saat hizmet verip “çalışıyor musunuz?" sorusuna cevap aramaktır. Canını dişine takıp meslek edindiğinde yine bütün ev işlerinden sorumlu tutulmak, ev kadınlığından sıyrılamamak, ne patrona ne kocaya yaranmaktır. Doğurduğu çocuğa adını verememek, erkek doğurana kadar doğurmaya mecbur olmak, doğuramadığında horlanmaktır. Kadın olmak erkeklerden az beslenmek, az sevilmek, yaşlandığında bunları sağlığıyla ödemektir. Kadın olmak insandan sayılmamak, erkeklerden 150 yıl sonra oy verebildiğinde oyunu kendi için kullanamamaktır. istediği kadar çocuk doğurmaya kalktığında "cadı" denip meydanlarda yakılmak, kovuşturulmayı göze almaktır. Bedeninden utanmak, onu tanımamak, sevmemek, yük gibi taşımaktır. Erkeklere haz ve çocuk vermek için yaratıldığına inandırılmaktır. Kadın olmak kocasının bakıcılığını, sekreterliğini, menajerliğini boğaz tokluğuna yapmayı doğal bulmaktır. Dünyayı taşıyıp seyretmek zorunda kalmaktır. Siyasal örgütlerde çalışmaya yeltense başkalarını kurtarmak için bildiri basıp çay pişirmeye razı olmaktır. Yaşamının vermek olduğunu sanıp, hayatta kalmak için türlü cambazlıklar icat etmek, bunun için ayrıca horlanmaktır. Kadın olmak her türlü gaspın prototipi olmak, adı küfürle eş tutulmaktır.”5


Tartışma-Düşünme: a. Metinde belirtilen problemleri tek tek maddeler halinde saptayınız. b. Yazar haklı mı? Tartışınız.


Kaynak 11 (GSA)

Patriyarka kavramı feminizmin ikinci dalgasının başlarından itibaren çeşitli biçimlerde tartışılageldi. Gerek kavramın nasıl kullanılması gerektiği konusunda gerekse bizzat kullanılmasındaki sorunlara ilişkin çeşitli fikirler ileri sürüldü, sürülmeye de devam ediyor. Başlangıçta özellikle Kate Millett ve Shulamith Firestone’un kullandığı şekliyle patriyarkaya itiraz kimi sosyalist feministlerden geldi: Patriyarka ya geçmişte kalmış bir ilişki biçimini, salt baba otoritesini ifade eden bir kavramdı; ya da bugüne ilişkin olarak kullanıldığında ise tarih-aşırı bir nitelik yüklenmiş oluyordu kavrama. Günümüzde de özellikle çeşitli Marksist/sosyalist feministler bunun gibi ve başka gerekçelerle eleştirir patriyarka kavramını: Bazılarının gözünde patriyarka adeta erkeklerin tarih-aşırı bir egemenlik güdüsü olarak varsayılmaktadır; başkaları ise patriyarkanın bir sistem olarak tahlil edilememiş olduğunu ileri sürer.

Buna karşılık kimi feministler patriyarka kavramını bütün itirazlara rağmen kullanmakta yarar görmektedir. Bu feministlerin patriyarkadan ne anladığına baktığımızda, patriyarka kabaca iç bağlantıları olan bir toplumsal bütü
n, erkek egemenliğini üreten ve yeniden üreten bir toplumsal ilişkiler bütünü olarak ele alınır. ... Birçok feminist ise başlıbaşına bir üretim tarzına dayanmayan, farklı üretim tarzlarıyla eklemlenmiş olarak varolan, kadın emeğinin ve bedeninin erkekler tarafından denetlendiği, cinsiyete dayalı işbölümünü içeren, cinselliğin ve doğurganlığın kadınların iradesine rağmen düzenlendiği, kadınların toplumun çeşitli alanlarından dışlandığı ya da buralara eşit olmayan erişiminin olduğu ve erkek şiddetiyle sürdürülen bir sistem olarak tahlil eder patriyarkayı. ...

Patriyarka kavramını kullanmakta ısrar etmek için çok güçlü nedenler gösterilebilir. İlkin erkek egemenliğinin psikolojik, güdüsel, öznel, ideolojik bir olgudan ibaret olmayıp
, köklü ve yapısal bir nitelik taşıdığını ortaya koymayı sağlar patriyarka kavramı. Ayrıca yine bu egemenliğin sistemik ve yaygın olduğunu göstermeyi mümkün kılar. Öte yandan da kadınların ezilmesinin farklı veçhelerinin birbirleriyle bağlantıları içinde tahlil edilmesinin önünü açar. Bunların ötesinde erkek egemenliğinin tarih içindeki sürekliliğini ve bu sürekliliğin büründüğü farklı somut biçimleri kavramlaştırmamıza olanak sağlar, bir anlamda süreklilik – kopuş/ değişim diyalektiği içinde erkek egemenliğini dönemleştirmenin araçlarını sunar. Örneğin kadın bedenine ilişkin algıların tarih içindeki serüvenini, diyelim ortaçağ patriyarkası ile kapitalist patriyarka arasında farklılaşan ve sürekliliğini koruyan denetleme biçimlerini görmemizi sağlar.
....
Bu alt bütünlerin birbiriyle etkileşimi ve kendi iç dinamikleri meselesiyle ilgili olarak çok kabaca şu söylenebilir: Kadınların bedenlerinin ve cinselliklerinin denetlenmesi söz konusu olduğunda patriyarkanın iç dinamiklerine bakarak epeyce yol alınabilir. 
Örneğin patriyarkal tahakküm ve şiddet biçimleri olarak namus, bekâret, tecavüz erkeklerin kadınlar üzerindeki sahipliğine dayalı ilişkiyle açıklanabilir. Bu düzeyde kapitalizmden söz etmeden de kavranabilir bu zorlama ve şiddet biçimleri. Kuşkusuz kapitalizm altında bu tahakküm ve denetleme farklı somut biçimlere bürünür, ek motivasyonlarla belirlenir; ne var ki bu denetleme ve tahakkümün kendisi patriyarkanın tarih içindeki sürekliliğini oluşturur. Örneğin fuhuş tarih içinde bir süreklilik gösterir ve bu erkeklerin cinselliklerini yaşayışlarıyla ilgilidir ama kapitalizmde uluslararası fuhuş ağı olarak çok özgül bir biçime bürünür.6


Tartışma-Düşünme: Yazar patriyarka (ataerkillik) kavramını kullanmak gerektiğini savunuyor. İleri sürdüğü gerekçeyi saptayıp, tartışınız. Haklı mı?


Kaynak 12 (JH, Mizojini)

22 Haziran 2002'de Pakistan'ın Pencap eyaletinin ıssız bir yöre­sinde Mukhtaran Bibi adında genç bir kadın, yaşadığı köyün he­yeti tarafından, birden çok erkeğin kendisine tecavüz etmeleri cezasıyla cezalandırılıyor. Cezanın nedeni, kadının erkek karde­şinin, kendisinden daha yüksek kasttan bir kadınla ilişki kurmuş olması. Dört erkek, tüm yalvarmalarına aldırmadan kadını bir kulübeye sürüklüyorlar. Kadın daha sonra gazetecilere, "Bir saat boyunca, artık me­calsiz kalıncaya kadar bana durmadan tecavüz ettiler," diye du­rumunu anlatıyor. Ceza yerine getirilirken yüzlerce tanık olayı seyretmektedir ama içlerinden hiç kimse kadına yardım etme­miştir.

2 Mayıs 2002'de Kuzey Koreli sığınmacı Lee Sun-Ok, Was­hington'da Temsilciler Meclisi Uluslararası tlişkiler Komisyonu önünde, Kuzey Kore'deki Kaechon Kadın Tutukevi'nde yüzde 8O'i ev kadını olan mahkumların durumu hakkında verdiği ifa­desinde, kendisinin de tanık olduğu üç kadın hükümlünün çıp­lak beton zemin üzerinde nasıl doğum yaptıklarını anlatıyor: 'Tutukevi doktorunun, kadınların karnına çizmesi ile bastırma­sını seyretmek korkunçtu." Bebek doğduğunda doktor, "Hemen öldürün onu! Tutuklu bir cani burada çocuk doğurabileceğini nasıl düşünebiliyor?" diye bağırıyordu.

Nijerya, 2002: Amina Lawal, eşinden ayrıldıktan sonra evli­lik dışı bir çocuk beklediğinden taşlanarak ölüm cezasına çarptı­rıldı: Boynuna kadar toprağa gömülecek ve toplanan halk tara­fından başı parçalanıncaya kadar taşlanacaktır.

Fayetteville, Kuzey Karolina (ABD): 2003 yazında Fort Bragg askeri üssünde, altı haft a içinde dört evli kadın, kocaları tarafından öldürülüyor. Kocalardan biri, bir zamanlar sevdiğini söylediği karısına, bıçağını tam 50 kez saplamıştır.

Doğu Afrika: Mısır'dan Somali'ye kadar uzanan geniş bir bölgede, tahminlere göre kadınların ve genç kızların yüzde 80'i ile yüzde lOO'ü, klitoris sünnetiyle sakatlanmış durumda. Bu ka­dınlardan birkaçı ABD'ye iltica etmek için başvuruda bulunuyor. Ülkelerinde siyasi suçlardan takibe uğrayan ve ABD'ye iltica eden kimselere tanınan koruyucu hakların kendilerine de tanınmasını talep ediyorlar. Bu kadınların sürdürdüğü mücadeleyse o güne kadar bağımsızlık, siyasal veya medeni haklar için sürdürülen tüm kampanyalardan çok daha eski.

Ben Kuzey lrlanda'da büyüdüm. Yani Pencap'tan, Kuzey Kore' den ve Doğu Afrika'dan çok uzak bir ülkede. Ama "cunt'7söz­cüğünün, bir insanın başka birine yakıştırabileceği en büyük aşağılama olarak kullanıldığı bir dünyaydı benim büyüdüğüm ülke. Birisini çok iğrenç buluyorsanız, söyleyebileceğiniz en etki­li sözcük "cunt" idi, daha ötesi yok.



Tartışma-Düşünme: Mizojini kadın düşmanlığı demek. Buradaki örneklere sizin ilave edeceğiniz yaşanmış, bildiğiniz örnekler var mı? Paylaşınız.



Kaynak 13 (KB. Patriyarka)

S. Payriyarka Nedir? [Türkçe’ye ataerkillik olarak çeviriliyor]

C. Ataerkillik kelimesi kelimenin tam anlamıyla babanın ya da "ata"nın yönetimi anlamına gelir ve başlangıçta belirli bir "erkek egemen aile" tipini, kadınları, genç erkekleri, çocukları içeren büyük aileyi tanımlamak için kullanılmıştır., köleler ve ev hizmetlileri, hepsi bu baskın erkeğin yönetimi altında. Şimdi daha genel olarak erkek egemenliğine, erkeklerin kadınlara hükmettiği güç ilişkilerine atıfta bulunmak ve kadınların çeşitli şekillerde tabi tutulduğu bir sistemi karakterize etmek için kullanılıyor. Örneğin Güney Asya'da Hintçe'de pitrasatta, Urduca'da pidarshahi ve Bangla'da pitratontro olarak adlandırılır.

Hangi sınıfa ait olursak olalım, günlük düzeyde deneyimlediğimiz boyun eğme, çeşitli biçimler alır: ayrımcılık, yok sayma, aşağılama, kontrol, sömürü, baskı, şiddet - aile içinde, iş yerinde, toplumda. Ayrıntılar farklı olabilir, ancak tema aynıdır.

S. Ataerkillik gerçekte kendini nasıl gösterir? Bunu kendi hayatımızda tanıyabilir miyiz?

C. İnce bir ayrımcılık, ön yargı veya kabul etmeme deneyimi yaşayan herkes, adını koyamasa bile bunu hisseder ve bilir. Kadınlar ne zaman atölyelerde veya eğitimlerde kadın olarak deneyimlerinden bahsetseler, aslında kişisel olarak deneyimledikleri farklı ataerkil kontrol biçimlerini tanımlamışlardır. Birkaç örnek ne demek istediğimi açıklayacaktır. Her biri belirli bir ayrımcılık biçimini ve ataerkinin belirli bir yönünü temsil eder.

"Doğduğumda ailemin mutsuz olduğunu duydum. Bir erkek çocuk istiyorlardı." (Oğul tercihi)

"Ağabeylerim yemek isteyebiliyor, ellerini uzatıp istediklerini alabiliyorlardı. Verilmesini beklememiz söylendi. Biz kız kardeşler ve annemiz geriye kalanlarla yetinmek zorundaydık." (Yiyecek dağıtımında kız çocuklarına yönelik ayrımcılık)

"Anneme ev işlerinde yardım etmeliyim, erkek kardeşlerim yok." (Ev işlerinin kadın ve genç kızlar üzerindeki yükü)

Okula gitmek bir mücadeleydi. Babam biz kızların okumasına gerek olmadığını düşündü." (Eğitim fırsatlarının eşit veya hiç olmaması)

"Arkadaşlarımla buluşmak veya oynamak için dışarı çıkamadım."
"Kardeşlerim her an gelebilir ama benim hava kararmadan dönmem gerekiyor."
(Kızlar için özgürlük ve hareketlilik eksikliği)

"Babam annemi sık sık döverdi." (Karı dövme)

"Ağabeylerim babamdan beter. Hiçbir erkekle konuşmamı istemiyorlar." (Kadınlar ve kızlar üzerindeki erkek kontrolü)

"Patronumun taleplerine boyun eğmek istemediğim için işimden atıldım." (işte taciz, istismar)

"Babamın malında benim payım yok. Kocamın malı da benim değil. Aslında benim diyebileceğim bir ev yok." (Kadınların miras veya mülkiyet haklarının olmaması)

"Kocam ne zaman isterse bedenimi teslim etmek zorundayım, söz hakkım yok Seksten korkuyorum. Bundan zevk alma." (Kadın bedenleri ve cinselliği üzerinde erkek kontrolü)

"Kocamın aile planlaması yöntemlerini kullanmasını istedim ama o reddetti. Kendim de ameliyat olmama izin vermedi." (Doğurganlık veya üreme hakları üzerinde kontrol yok)

Bunlar üzerinde düşünmeye başladığımızda, bu deneyimlerin parçaları yavaş yavaş bir kalıp oluşturmaya başlıyor ve her birimizin bu ayrımcılığa karşı şu ya da bu şekilde mücadele etmesi gerektiğini anlıyoruz. Boyun eğme duygusu ve deneyimi öz saygıyı, öz saygıyı ve özgüveni yok eder ve yine de özlemlerimizi sınırlar.

Kendimizi öne çıkarmak için yaptığımız her cesur eylem, "feminen olmadığı" gerekçesiyle kınanır. Tanımlanmış alanlarımızın ve rollerimizin dışına çıkmaya çalıştığımız anda bize beparda (utanmaz) denir.

Bizi erkeklerden aşağı gören, bizi kontrol altına alan normlar ve uygulamalar ailemizde, sosyal ilişkilerimizde, dinlerimizde, kanunlarımızda, okullarımızda, ders kitaplarımızda, medyamızda, fabrikalarımızda, ofislerimizde her yerde mevcuttur.

Birbirimizi dinledikçe anlıyoruz ki bu boyun eğdirme talihsiz bir kaçımızın kaderi değil, bazı kadınları sömüren, ezen bazı "acımasız" erkekler de değil. Karşı karşıya olduğumuz şeyin, kadınların ikincil konumda olduğu bir erkek egemenliği ve üstünlüğü, erkek kontrolü sistemi olduğunu anlamaya başlıyoruz.

S. Ataerkillik terimi, çevremizde her zaman gördüğümüz erkek egemenliğini özetliyor mu?

C. Evet, öyle diyebiliriz. Ama bu sadece bir terimden daha fazlasıdır: Feministler onu bir kavram gibi kullanırlar ve diğer tüm kavramlar gibi o da gerçeklerimizi anlamamıza yardımcı olacak bir araç. Farklı kişiler tarafından farklı şekillerde tanımlanır. Feminist bir psikolog olan Juliet
Mitchell,
ataerkillik kelimesini, erkeklerin kadınları değiş tokuş ettiği akrabalık sistemlerine ve bu sistemler içinde babaların uyguladığı sembolik güce atıfta bulunmak için kullanır.

Kadınların "aşağılanmış" psikolojisinden bu gücün sorumlu olduğunu söylüyor. Sylvia Walby, TEORISING PATRARICHY adlı kitabında bunu, erkeklerin kadınlara hükmettiği, ezdiği ve sömürdüğü bir sosyal yapılar ve uygulamalar sistemi olarak adlandırıyor". Daha önce söylediğim ve Sylvia Walby'nin bize hatırlattığı gibi, ataerkilliği bir sistem olarak anlamak önemlidir çünkü bu, biyolojik determinizm kavramını reddetmemize yardımcı olur (bu, erkeklerin ve kadınların biyolojileri veya bedenleri nedeniyle doğal olarak farklı olduklarını ve bu nedenle farklı roller atanmıştır) veya her bir erkeğin her zaman baskın bir konumda ve her kadının ikincil konumda olduğu fikri.

Bu sistemle bağlantılı olan, erkeklerin kadınlardan üstün olduğu, kadınların erkekler tarafından kontrol edildiği ve kontrol edilmesi gerektiği ve kadınların erkeklerin mülkiyetinin bir parçası olduğu
ideolojisidir. Örneğin, bazı Güney Asya dillerinde Koca için kullanılan kelimeler
swami, shauhar, pati, malik'tir - hepsi "efendi" veya "sahip" anlamına gelen kelimelerdir.

S. Ataerkillik her yerde aynı mı?

C. Hayır, her zaman değil. Doğası aynı toplumdaki farklı sınıflarda farklı olabilir ve farklıdır; farklı toplumlarda ve tarihin farklı dönemlerinde farklıdır ama genel prensipler aynı kalır, yani kontrol erkeklerdedir, ancak bu kontrolün doğası da farklı olabilir. Örneğin babaannelerimizin zamanındaki ataerkillik deneyimi bugünkü ile aynı değildi; kabile kadınları ve üst kast Hindu kadınları için farklıdır; ABD'deki kadınlar ve Hindistan'daki kadınlar için.

Her sosyal sistem veya tarihsel dönem, ataerkinin nasıl işlediğine ve sosyal ve kültürel uygulamalar farklıdır. Bunu biraz sonra ayrıntılı olarak tartışacağız, ancak hem kendi durumumuzu daha iyi analiz edebilmemiz hem de bununla başa çıkmak için uygun stratejiler geliştirebilmemiz için bu farklılıkları tanımak önemlidir.

Tartışma- Düşünme: Önce metni ana hatlarıyla özetleyiniz. Daha sonra , Türkiye'deki ataerkil sistemi, burada yazılan durumlarla kıyaslayarak ve örneklendirerek tartışınız.



1Metin alıntı ise nereden aldığımı parantez içinde kısaca belirttim, kaynakçaya ise bu kaynağın tam adını yazdım. Alıntı olmayan diğer metinleri ben yazdım. Örneğin Kaynak 1, benim yazdığım bir metindir.

2 (MW. s. ..) Mary WOLLSTONECRAFT, Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012/2. İstanbul. Orijinal baskı: 1792, Fransa.

3Doğal Hak/Hukuk: İnsanların doğuştan sahip olduğu ve devletlerin tanımaması veya reddetmesi durumunda bile geçerli olan haklardır. Ezeli ve ebedidir. İnanışa göre [evet bu bir inanç meselesidir] bu haklar, insanların hayatta kalabilmesi, özgür olması ve mutlu olabilmesi için gereklidir [ama işte bu nokta mülkiyet hakkı hariç genel olarak doğru sayılabilir. Bence böyle DK. Ama tartışalım...]. Doğal haklar, insan hakları ile yakından ilişkilidir ve hukuk sistemlerinin temelini oluşturur. Doğal hakları ilk savunan Aydınlanmacı filozoflara göre, dünyanın işleyişi rasyoneldir. En rasyonel bir bilgi alanı olan matematik her şeydir. Matematik ile doğal hukuk arasında temeli rasyonalite (matıklılık) olan bir ilişki vardır. Bütün ilkeler ve değerler buradan filizlenir. Allah tarafından verilmiş bir akıl yeteneği olan her birey, bu kurallara kendiliğinden, akıl yürütme yoluyla ulaşır (evet, çelişkilerle dolular :).

4(JD. s. ...) Josephine Donovan. Feminist Teori. İletişim Yayınları, 2014/8. İstanbul

5Stella Ovadia. Kadınları Sevmek. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi - cilt 7, İletişim Yayınları.

6 Gülnur Savran Acar ile Söyleşi, https://feministbellek.org/patriyarka/


7“Am” demek. Türkçe’de “amcık” olarak kullanılır daha çok.



Kaynaklar



1. Ders: Ataerkillik Nedir?


Linkler

https://vatandas.jandarma.gov.tr/kysop/uzaktan_egitim/documents/1%20tce.pdf

https://www.evrensel.net/haber/261079/egitimde-cinsiyet-esitligi-icin-proje-yetmez-sil-bastan-donusum-sart

https://www.aile.gov.tr/uploads/ksgm/uploads/pages/dagitimda-olan-yayinlar/turkiye-de-kadin-isgucu-profili-ve-istatistiklerinin-analizi-nihai-rapor.pdf

https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=%C4%B0statistiklerle-Kad%C4%B1n-2022-49668&dil=1#:~:text=T%C3%9C%C4%B0K%20Kurumsal&text=Adrese%20Dayal%C4%B1%20N%C3%BCfus%20Kay%C4%B1t%20Sistemi,1'ini%20ise%20erkekler%20olu%C5%9Fturdu.

https://www.tuik.gov.tr/media/announcements/toplumsal_cinsiyet_istatistikleri_2021.pdf

https://www.ilkadim.bel.tr/yerel-esitlik/9.pdf

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1487098

https://ceidizler.ceid.org.tr/dosya/toplumsal-cinsiyet-esitliginin-temel-kavramlaripdf.pdf


Yazılı Kaynaklar

(SO) “Stella Ovadia, Kadınları Sevmek” Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi - cilt 7, İletişim Yayınları, İstanbul.

(JD) JOSEPHINE DONOVAN, Feminist Teori, İletişim Yayınları, 2014/8, İstanbul’un

(JH) Jack Holland, Mizojini DÜNYANIN EN ESKİ ÖNYARGISI, İmge Yayınevi,

(KB) Kamla Bhasiin, What Is Patriarchy? (Kali primaries) Paperback – June 1, 1993

(MW) Mary WOLLSTONECRAFT, Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012/2. İstanbul. Orijinal baskı: 1792, Fransa.



Hiç yorum yok: