Cuma, Nisan 23, 2021

Masalları Didiklemek: 1. Nardaniye Hanım (Feminist Bir Gözle Analiz Denemesi)


1969 yılında yayımlanmış
Toplumsal cinsiyet, "kadın" ve "feminizm" üzerine çalışanların baştacı masallarından ilkini aşağıya aldım. Adı da duyulmamış bir şey: Nardaniye Hanım.

Masal oldukça tanıdık; Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını hatırlatan karakterler ve eylemler bu masalda sürpriz bir şekilde karşımıza çıkıyor. Pamuk Prenses, Grimm kardeşlerin derlediği/yazdığı (kendi tarzlarında yeniden yazdıklarını biliyoruz) bir masal. Nardaniye Hanım masalı, Grimm Kardeşlerin masalından çok daha sonra yayımlanmış yani "öncü" masalımız Pamuk Prenses...  Bu benzerliğin nedeni ilginç bir araştırma konusu, ama benim burada üzerinde durmak istediğim nokta; masal evrenindeki karakterlerin başlarından geçen olayları Feminist bakış açısıyla incelemek, çözümlemek, eleştirmek, sorgulamak  ve bugün için kendimize nasıl sonuçlar çıkartabileceğimizi bulmak. 

Bazı yazarlar (daha çok Feministler) bu masalları Feminist bir gözle yeniden yazmak ve toplumun geleneksel yapısının içine sokarak (bu kısa dönemde mümkün olmayacak bir şey) geleneksel kadın imgesine karşı "yeni bir kadın imgesi" (bu konuda da çok farklı görüşler var) üreterek, kültürel dönüşüme katkıda bulunacaklarını düşünüyor ve bunu bir mücadele biçimi olarak görüyorlar. 

Belki...

Ben masalın  biçiminin, üslubunun, dilinin, özünün bozulmasından hoşlandığımı söyleyemeyeceğim. Yapılan değişikliklerin (eğer yapılacaksa) masalın diline (masalsı dil ve o masal tadı...) zarar vermeden yapılması gözetilen birinci koşul olmalı. Bu konuda da farklı görüşler var. Aşağıya derlemesini aldığım Boratav da masal anasının anlattığı gibi yazmaktan yanaydı. Nitekim aşağıdaki masalı okurken bu yaklaşımı somut olarak hissediyoruz. Yine de anlatıcının anlattığı gibi (sahne performansı olarak düşünelim) aynen yazıya geçirmenin mümkün olmadığını da kabul etmemiz gerekir. 

Düşünmek, tartışmak gereken bir konu olarak bunları not ediyorum. Ama ilk planda mutlaka yapılması gerekenin; masalların Feminist bakış açısıyla analizi olduğu açıktır. Zaten bu yapılmadan yeniden üretme aşamasına geçilemez, geçilmemeli.

Bunun için hem her masala özgü sorular hem de  genelleştirilmiş, yapılandırılmış (yapısalcılık değil) analiz tabloları yapmak gerekir. 

Nardaniye Hanım'a özgü olmayan (genel) ve özel sorular hazırlayıp masalın sonuna ekledim. 

Analiz etmeyi deneyelim. Düşünelim, tartışalım... DK


Nardaniye Hanım

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde . . . Bir adamcağız varmış. Bunun bir tane, on iki on üç yaşlarında, kıymetli bir kızı varmış. Kızın anası ölmüş.

Babası, "Kimi alayım, kimi alayım?" diye düşünür dururmuş.

Kızın hocası: “Kızım, babana söyle beni alsın. Ben sana şöyle baka­rım, böyle bakarım . . . "  demiş. Kız da gelmiş eve: "Baba, alacaksan benim hocamı al. Başkasını iste­mem," demiş. Adam, "Peki," der. Bu kadını alır.

Aradan bir zaman geçer, kadın başlar üvey kızını kıs­kanmaya. "Ne yapsam da bu kızdan kurtulsam?" diye dü­şünürmüş. Bir gün, bir bayram günü imiş, herkes gezmeye gidiyormuş. Kadın kocasına yalvarır: "Bu da kızdır, gençtir; varsın gitsin, biraz eğlensin," der. Adam da razı olur. Kadın bunun üzerine: "Kızım, der, sen git, ben yemeğini arkandan getiri­rim. "

Kız gider, kırlarda arkadaşlarıyla güler, oynar . . .  Artık iyice karnı acıkmış, annesi görünmüyor . . . Neyse, epey bir zaman sonra kadın gelir. Meğer, evde zehir gibi tuzlu bir boğaça yapmış. Bir testiye de su doldurmuş, içine bir yılan yavrusu koymuş . . . Kız boğaçayı yer. Az sonra susar. Diker testiyi, buz gibi suyu kana kana içer, yılanı da yutar, habe­ri yok kızcağızın . . .

Kızın hali değişir, gün günden karnı şişer. Kadın ebe­lere gösterir. Kocasına der ki bir gün: "Ah, yahu, o gün ben senin sözünü dinlemedim, kızı kıra gezmeye gönderdim. Herhalde birine kanmış, gebe kalmış..."

Adam da pek namuslu imiş. Bu iş pek gücüne gider.

Kızını da çok severmiş. Gece uykuları kaçar. Kızını yüz­lemeye, dövüp sövmeye de kıyamazmış. Bir gün, artık da­yanamamış, kızına: "Haydi seni gezmeye götüreyim," der. Bir dağın tepe­sine çıkarır. Orda bir ağacın altına otururlar. "Kızım, yoruldun, yat dizime de sana ninni söyleye­yim, uyu," der.

Kız yatar babasının dizine. Babası ninni söylerken, söylerken, uyur. Adam o zaman, bir kamışın içine bir arı koyar, kızın başucuna asar, bırakır gider. Arı kamış içinde vızıldadıkça kız da babası ninni söylüyor sanırmış . . . Ni­hayet uykusunu iyice alır, uyanır, bir de bakar ki, bir arı başucunda vızıldıyor, babası gitmiş . . . Başlamış ağlamaya: "Ah, benim halim ne olacak?" diye dövünür. Karnı da büyümüş, içi lombur lombur edermiş. "Bütün bunlar üvey anamın tuzağı. . . "  der kızcağız, ne edeceğini şaşırmış, baş­lar dağdan aşağı inmeye . . . Bir dere kenarına varır. "Şurda bir abdest alayım, Allaha sığınayım. Bakalım Allah ne gös­terir," der. Dereye eğilmiş abdest alıyormuş, başlar karnı­nın içinden çağıl çağıl bir ses gelmeye . . . Derenin içinden de başka bir ses buna cevap vermiş . . . Bir de ne görsün,  ağzından kağış kağış, bir yılanla yavruları çıkmasın mı! Kız­cağız hafifler, ferahlar. Ama, dağ başında, yapayalnız kal­mış . . . Kalbi mahzun, düşüne düşüne bir yol tutturur, gi­der gider . . .

Ortalık kararmaya başlamış . . . Uzaktan bir ışık görür: "Şuraya gideyim, belki beni alırlar," der. Varır o ışığın ol­duğu eve, kapıyı çalar. Açarlar. Meğer orası Kırk­Haramiler'in evi imiş.

Bunu gören Haramiler: "Kız senin burda işin ne?" derler. Kız da başından ge­çenleri anlatır. "Ah, der, beni babam böyle böyle, dağda bıraktı. Allah rızası için, alın beni içeri, size sığındım, bu gece misafir edin. "

Kırk-Haramiler bakarlar ki, dünya-güzeli gibi bir kız, yüzüne bakmaya kıyılmaz . . . Kıza derler ki: "Sen şurada otur, biz bir düşünelim."

Kırkı da bir odaya girerler, başlarlar müzakereye.

"Birimiz alsak, birimiz ister; birimiz alsak birimiz ister . . . Bize sığınmış, namuslu bir kız, başka türlü de ede­meyiz. En iyisi bunu kırkımız kardeş edinelim," derler.

Gelirler: "Kız, derler, sen bizim dünya ahiret kardeşimiz ol. Biz getirelim sen pişir. Otur, keyfine bak . . . "  "Peki," der kız da. Artık bunlar kardeşlerini öyle se­verler, öyle severlermiş ki, dünyada, üstüne toz kondur­mazlarmış. O da onları severmiş . . .

Kırk-Haramiler'in evinde oturmakta olsun . . . Biz gele­lim analığa.

Ay doğmuş, ayın on beşi. . . Kadın çıkmış ayın karşısı­na . . . "Ayım, ayım, Sen mi güzel ben mi güzel?"

Ay da der ki oradan:

"Ne sen güzel, ne ben güzel, ille Nardaniye Hanım güzel." (Kızın adı Nardaniye Hanım imiş . . .)  Bunu duyan ka­dın: "Eyvah, der, kaltak ölmemiş. Bu iş gizli kalmaz, mey­dana çıkar. Şimdi ben ne yapayım? ... "

Hemen kocasına gider. "Aman kocacığım, der, yavru­cağızı nerelere bırakmıştın? Rüyama girdi. . .  Aç mıdır, su­suz mudur? Gideyim arayayım. "

Adamcağızın da, o gün bugün, iki gözü iki çeşme, kı­zının derdinden erimiş bitmiş, dünyadan elini eteğini çekmiş . . . Karısının bu düşüncesine içinden sevinir. Gider kadına bıraktığı dağı gösterir.

Kadın bir sepet kiraz alır, hepsini zehirler. Takar ko­luna sepeti. Kocasının gösterdiği yerden aşağıya doğru yü­rür. Gider, gider, uzakta bir ev görür. "Mutlaka buraya sı­ğınmıştır," der. Ama, kendisini bir başka kıyafete sokmuş: Bir ferace giymiş, bir gözü açık, öteki örtülü . . . Yürür eve doğru . . . Kız da işini bitirmiş, elini yüzünü yıkamış, pence­renin önünde oturuyormuş. Kadın gelir, "Kiraz satıyorum, kiraz . . . "  diye kapının önüne. Kız da: "Kiraz alayım da, pencerenin önünde yiyeyim," der.

Hemen çıkar, yarım okka kiraz alır . . . Oturur pence­renin önüne, kirazlarını yiyecek . . . Penceresinin yukarı­sında da kırk tane kuşu varmış, kafeste, onlarla eğlenirmiş.

Kuşlar başlar: " Cik, cik, cik, cik . . . "  diye kiraz istemeye.

Bir tane ona vereyim, bir tane ona derken sepette kiraz bi­ter, kıza bir tane bile kalmamış. Kız bir de bakar ki, kirazı yiyen kuş ölüyor, yiyen ölüyor. . . Oturur pencerenin önü­ne, iki gözü iki çeşme ağlar, kızcağız. Kuşlarını pek se­vermiş . . . Akşam olur, kardeşleri gelir. "Ne ağlıyorsun kardeş," derler. "Ah, kuşlarım öldü . . . Kirazcı geçiyordu, kapıdan al­dım, kuşlara verdim. Hepsi öldü."

Kırk-Haramiler: "Sen sağ ol, kardeş, biz sana daha güzellerini getiririz, derler. Sakın bir daha kapıdan geçen bir şeyden alma . . . Ya sen ölseydin?"

Ertesi gün evvelkilerden güzel kırk tane kuş getirirler, kafeslere koyarlar.

Aradan bir ay geçer, yeni ay doğar. Analık çıkar ayın karşısına: "Ayım, ayım, Sen mi güzel, ben mi güzel?" der.

Ay da: "Ne sen güzel, ne ben güzel, ille de Nardaniye Hanım güzel," diye cevap verir. "Ah, kaltak kız, ölmemiş . . . "  diye, bu sefer gider ka­dın, bir kâğıt sakız alır. Sakızı zehirler. Gene varır Harami­lerin evinin önüne: "Sakız satarım, sakız satarım . . . "  diye geçmeye. Kız kendi kendine: "Bu yenecek şey değil ya . . .

Alayım . . . "  der, alır kadından sakızı. Kuşlar gene başlar ötüşmeye: "Cik, cik: cik, bana, bana . . . "  diye. Kız der ki: "Durun, çiğneyeyim de öyle vereyim."

Sakızı atar ağzına, bir iki çiğnerken, düşer serilir ol­duğu yere. Akşam olur, kardeşleri gelir bakarlar ki, kız se­rili yatıyor. "Eyvah, kardeşimiz ölmüş. Biz nasıl dayanalım bunun acısına? Nasıl gömelim topraklara?" diye ağlaşırlar.

Bir altın tabut yaptırırlar. İçine kızı koyarlar. Artık nereye giderlerse, bu tabutu taşırlarmış.

Bir gün bunlara bir padişahın oğlu rastgelmiş . . . Der ki şehzade: "Sormak ayıp olmasın ya, ben size kaç kere rastladıy­sam hep bu tabutla gördüm. Bunu neden böyle taşırsınız?" "Ah, sorma, derler Kırk-Haramiler, biz kırk tane kar­deşiz, bir tek bacımız vardı. O bacımız öldü. Kıyamıyoruz toprağa gömmeye. Böyle taşıyoruz."

Bunun üzerine Şehzade der ki: "Bana verir misiniz bu tabutu? ""Veririz ama, gömersin. "

Şehzade: "Namusumun üzerine söz veriyorum ki gömmem.

Ölünceye kadar kendi odamda saklarım," der. Kırk­Haramiler tabutu verirler.

Şehzade alır bu emaneti, odasına koyar. Ama, merak da eder. Bir de açar bakar ki, ne görsün, dünya güzeli bir kız. Mum gibi sararmış, ama güzelliğinden zerre kaybet­memiş. Oğlan deli olur. Kızı kaldırır, köşeye oturtur. O günden sonra, kapıyı kilitler; kimseyi içeri koymazmış.

Akşamüstü odasına güle güle girermiş, sabahleyin ağlaya ağlaya çıkarmış. Bir lalası varmış oğlanın, dikkat eder, bu oğlan gün günden sararıyor, yemiyor, içmiyor. Merak eder. Çilingirden bir anahtar uydurur kapıya. Bir gün girer içeri, bakar ki ayın on dördü gibi bir kız, sapsarı, cansız yatıyor. Ama ölüye de benzemiyor. İhtiyar adam, tecrübeli ne olsa, anlar ki bu sağdır. Orasını eller, burasını eller. Bir de bakar avurdunda sert bir şey. Sokar parmağını, çıkarır, bir sakız. O saat kız: "Hapişuuuu, hapişuuuu . . . "  diye aksı­raraktan uyanır, gözlerini açar, bakar ki başucunda yaban­cı birisi . . . "Aman, burası neresi? Kardeşlerim nerde? Kuşlarım nerde? . . . " diye başlar ağlamaya . . .

Hemen lala koşar Beyin-oğluna: "Müjde, müjde, Şehzadem, der, senin hastan dirildi."

Şehzade gelir bakar, sahiden de kız dirilmiş ağlıyor. . .

Artık sevincinden çılgına döner. Hemen Kırk-Haramiler'e haber gönderir. Onlar da gelirler, sevinirler, bayram eder­ler.

Sonra, Bey-oğlu ile Nardaniye Hanım, kırk gün kırk gece düğün yapıp evlenirler. Beyin oğlu kızın başından ge­çenleri dinler. Babasını getirtir. Adamcağız, kederinden bir kara top olmuş . . . Bey-oğlu sorar: "Derdin nedir, babacığım?" "Ah, der adam, derdimi nasıl anlatayım çaresiz dert . . . " 

Kızını dağ başına bıraktığını anlatır. "Niçin yaptın bu işi?" derler. O da: "Böyle böyle, kızım gezmeye gitmişti . . . Bir kaza gel­miş başına, namusuma yediremedim," der.

Kızı çağırırlar. Baba kız birbirlerinin boynuna atılırlar.

Kız başından geçenleri bir bir anlatır. Hemen giderler, analığı getirirler Beyin önüne. Ona derler ki: "Kırk satır mı istersin, kırk katır mı?" Kadın da: "Kırk satır düşman başına, der. Kırk katır verin de sılama gideyim. "

O zaman, kadını kırk katırın kuyruğuna bağlarlar, kırkına bir kamçı vururlar. Üvey ana da yaptıklarının ce­zasını bulur. . .

Onlar ermiş muradına, biz de erelim muradımıza . . .

Pertev Naili Boratav, Zaman Zaman İçinde, İmge Kitabevi, 2009/2, s. 115-121

[Metni aynen aldım DK]

                                                                             ###

 Analiz İçin Çizelge

Burada yer alan tüm soruların cevaplanması şart değildir. Biliyorsak cevabını veririz bilmiyorsak araştırmak isteyebiliriz veya sadece aklımızın köşesinde bir not olarak kalır vb. Ama en önemlisi soruların kendisinin her biri bir bilgi girişi sağlamaktadır. Bir masal önümüze geldiğinde (aslında bu herhangi bir edebiyat ürünü de olabilir) o masala nasıl bakmamız onu eleştirel gözle nasıl incelememiz gerektiği konusunda yol gösterici kriterlerdir her biri. Bunları içselleştirdikçe; bundan böyle önümüze gelen her masalı/yazılı edebi metni bu ayrıntılara dikkat ederek okuma ihtimalimiz yükselir. Bu da analitik ve eleştirel yaklaşım konusunda mesafe kaydettiğimizin göstergesidir.

Bazı soruların %100 doğru cevabı yok. yanıtlarken "acaba doğru mu düşünüyorum" diye heyecanlanmaya hiç gerek yok:) Soruların çoğu düşünmek ve tartışmak için yazıldı, amaç bu...

A. Fiziksel Yapı

Künye Üzerinde Çalışma

  • Masalın Adı?
  • Kayıt tarihi ve sayısı? Belge NO? / Kayıt NO?
  • Anlatan belli mi? Masal Anası veya Masal Atası kim? (Masalcı?)
  • Derleyen? Masalı ilk kez kayda geçiren? (kayıt cihazı veya kalemle)
  • Derleyen ve yeniden yazan?
  • Nereden derlenmiş? Hangi yöre? Şehir, köy, kasaba?
  • Hangi tarihte derlenmiş? Hangi tarihte ilk kez kayda geçirilmiş?
  • İlk kez hangi tarihte yayımlanmış?
  • İlk kez hangi yayın organında yayımlanmış? (dergi, gazete, kitap vb.)
  • İlk kez kim yayımlamış? Derleyen mi, yazan mı, araştırmacı mı? Kim?
  • Kayıt kaç kelimeden oluşuyor? (masalın zaman içerisinde hacim olarak değişime uğrayıp uğramadığını anlamak için bir ilk adım)
  • İlk basım kaç kelimeden oluşuyor? (masalın zaman içerisinde hacim olarak değişime uğrayıp uğramadığını anlamak için bir ilk adım)
  • Masalın türü nedir? a. Hayvan Masalları; b. Gerçekçi Masallar; c. Peri Masalları? (a. hayvanların insan gibi davranıp konuştuğu masallar b. masal formuna sokulmuş/anlatılmış/yazılmış; tanınan veya tanınmayan kişilerin yaşadığı maceralar, öyküler c. olağanüstü ögelerin az veya çok yer aldığı masallar) 

 

B. İçerik Analizi

1. Genel Sorular/Çalışmalar

  • Masal karakterleri kim? Tek tek sayalım. Karakterleri kısa cümlelerle tanımlayalım, tanıtalım, betimleyelim. 
  • Masal hangi mekânlarda geçiyor? [1] En çok hangi mekânda geçiyor. Bunu saptayabiliyor musunuz?  Eğer öyleyse; masal neden daha çok "o" mekânda geçiyor? (bazı soruların %100 doğru cevabı yok. yanıtlarken "acaba doğru mu düşünüyorum" diye heyecanlanmaya da hiç gerek yok:) soruların çoğu düşünmek ve tartışmak için yazıldı, amaç bu...)
  • Masalın ana karakteri kim veya kimlerdir? Neden öyle düşündünüz? (masaldan ipuçları bulunuz)
  • Masalda meydana gelen olayları oluş sırasına göre diziniz.
  • Masalda toplumsal cinsiyete göre yüklenilmiş roller var mı? Varsa; Kimler, Nasıl?
  • Olayların yönünü değiştiren dönüm noktası olay nedir? Neden öyle düşündünüz?
  • Dönüm noktası olayın toplumsal cinsiyete göre yüklenilmiş rollerle bir ilgisi var mı? Varsa nasıl?
  • Masalda olağanüstü şeyler yapabilen canlılar ve/veya nesneler var mı? Varsa bunların isimleri nedir ve ne tür işler yapmaktadırlar?
  • Masalda geçen olağanüstü “şeyler” masalın gidişatını değiştiriyor mu? Değiştiriyorsa nasıl? Negatif, pozitif, kahramana karşı, kahramandan yana?
  • Bu masalda da, diğer masallarda karşımıza çıkan, sürekli tekrarlanan motifler olmalı… Bunlar nelerdir? Tek tek saptayalım. Bu motiflerden en önemlisi size göre hangisidir, neden? [2]
  • Bu masal, size başka masalları hatırlatıyor mu? Öyleyse hangilerini? Masaldaki hangi motif veya ipuçları sizde bu çağrışımı yarattı?
  • Masalda cinsellikle (seks yapmak, seksi  ima eden söz ve eylemler vb.) ilgili motifler, olaylar eylemler vb. var mı? Ne? Nasıl?
    • Varsa; masalı anlatan ve/veya yazanın buna yaklaşımı nasıl? (hoşgörülü, eleştirel, cezalandırılması gerektiğini düşünen, nefret dili kullanan, olağan, doğal bir durummuş gibi anlatan/yazan, destekleyen, zevk alan, pay çıkaran vb.)
    • Eğer bu masal, herhangi bir araştırmada kullanılmışsa (yüksek lisans ve doktora tezleri mesela), o araştırmayı okurken  karşınıza çıkmışsa, araştırmayı yapanın, tezi yazanın;  masaldaki cinsel eylem veya imalarla ilgili tutumu nedir? (nesnel, doğal, eleştirel, aşağılayan, açıklayan, didaktik,  alaycı, suçlayıcı, ötekileştirici, nefret dili vb.)  
  • Masalda eşcinsellikle (seks yapmak ve/veya eşcinsel seksi  ima eden söz ve eylemler vb.) ilgili motifler, olaylar eylemler vb. var mı? Ne? Nasıl?
    • Varsa; masalı anlatan ve/veya yazanın buna yaklaşımı nasıl? (hoşgörülü, eleştirel, cezalandırılması gerektiğini düşünen, nefret dili kullanan, olağan, doğal bir durummuş gibi anlatan/yazan vb.)
    • Eğer bu masal herhangi bir araştırmada kullanılmışsa; o araştırmayı okurken (yüksek lisans ve doktora tezleri mesela)  karşınıza çıkmışsa, araştırmayı yapanın, tezi yazanın;  masaldaki eşcinsel eylem veya imalarla ilgili ilgili tutumu nedir? (nesnel, doğal, eleştirel, aşağılayan, açıklayan, didaktik,  alaycı, suçlayıcı, ötekileştirici, nefret dili vb.)  
  • Masalda ensestle  (seks yapmak, ensesti ima eden söz ve eylemler vb.) ilgili motifler, olaylar eylemler vb. var mı?
    • Varsa; masalı anlatan ve/veya yazanın buna yaklaşımı nasıl? (hoşgörülü, eleştirel, cezalandırılması gerektiğini düşünen, suçlayıcı, olağan, doğal bir durummuş gibi anlatan/yazan, açıklayıcı yaklaşan vb.)
    • Eğer bu masal herhangi bir araştırmada kullanılmışsa; o araştırmayı okurken (yüksek lisans ve doktora tezleri mesela)  karşınıza çıkmışsa, araştırmayı yapanın, tezi yazanın;  masaldaki ensest olgusu veya imasıyla ilgili tutumu nedir? (nesnel, doğal, eleştirel, aşağılayan, açıklayan, didaktik,  alaycı, suçlayıcı, ötekileştirici, nefret dili vb.)  
  • Masaldaki cinsiyetçi yaklaşımları, kelimeleri, adetleri vb. belirleyiniz. Ne? Nasıl?
    • Masalı anlatan ve/veya yazanın bu cinsiyetçi ögelere karşı yaklaşımı nasıl? (hoşgörülü, eleştirel, suçlayan,  olağan, doğal bir durummuş gibi anlatan/yazan, açıklayıcı yaklaşan, destekleyen, farkında bile olmayan vb.)
    • Eğer bu masal herhangi bir araştırmada kullanılmışsa; o araştırmayı okurken (yüksek lisans ve doktora tezleri mesela)  karşınıza çıkmışsa, araştırmayı yapanın, tezi yazanın;  masaldaki cinsiyetçi yaklaşımlarla ilgili tutumu nedir? ( doğal, eleştirel, açıklayan, didaktik,  destekleyici, farkında bile olmayan, söz etmeyen vb.)  
  • Masalın sonunda verilen bir mesaj var mı? Varsa nedir?

2. Özel Sorular/Çalışmalar
  • Masal karakterleri sizi duygusal olarak etkiledi mi? Öyleyse; hangileri etkiledi, neden? Yoksa hiç etkilenmeden mi okudunuz? Neden?
  • Bu masalda, toplumsal cinsiyet açısından sizi şaşırtan, sürpriz olarak ifade edebileceğiniz karakterler/roller var mıydı? Varsa kimler nasıl bir rol oynuyordu?
  • Bu masaldaki, cinsellik bağlamında karakterlere yüklenen toplumsal cinsiyet rollerini saptayarak, günümüzle karşılaştırıldığınızda nasıl sonuçlar çıkarıyorsunuz? Karşılaştırma ve saptama yapınız. 
  • Bu masalda neleri, neden değiştirmek isterdiniz? Belirleyip, nasıl bir değişiklik yapacağınızı yazınız. Değişiklik istemiyorsanız... Neden?
  • Bu masaldaki cinsiyetçi unsurları temizlemenin yolu veya yolları nedir? Deneyiniz.
  • Masaldaki cinsiyetçi unsurları temizlersek o masal yine aynı masal olur mu? Neden?
  • Cinsiyetçilikle mücadele etmek için, masalın iskeletinde yer alan olayları değiştirmek, ortadan kaldırmak doğru bir yaklaşım mıdır? Örneklerle düşünelim...
  • Cinsiyetçilikle mücadele etmek için, masalın iskeletinde yer alan karakterleri değiştirmek, ortadan kaldırmak doğru bir yaklaşım mıdır? Örneklerle düşünelim...
  • Masallardaki cinsiyetçi toplumsal rollere karşı nasıl mücadele etmek gerekir? Aklınıza gelen en iyi yol(lar) nedir? Nasıl?


Sorular ve tanımlar, bana aittir. 
Lütfen alıntı yaparken kaynak belirtmeyi ihmal etmeyiniz. DK


[1] Mekân veya “yer”, çeşitli yaklaşımlarca farklı ele alınmakla beraber geniş bir çerçeve ile 'insanı, çevreden belli bir ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürmesine elverişli olan boşluk' ve 'sınırları gözlemci(ler) tarafından algılanabilen uzay parçası' olarak tanımlanabilir. Park, bahçe, ev, apartman, daire, sahne, sokak, müze, şehir, köy, kasaba vb. hepsi bir mekândır. Orayı mekân yapan biz insanlarız. Gökyüzü bir mekân değildir. Boşluktur, uzaydır ama mekân değildir. Mekân özel bir ilginin, bir gözemin konusudur. Öyle olur ki gökyüzünün bir parçasını mekân olarak da algılayabiliriz.

Tanımın olmazsa olmazları:

*İnsanın gözlemleyebileceği bir alan (sınırları çizen de bu gözlem ve insani faaliyetler)

*İnsanın faaliyet yürütebileceği bir alan (ne olduğu önemli değil, insanın var olması yeterli)

*Sınırları belli bir alan (sınırları algılayabilen insandır) 

[2] Bazı motifler: Kadın Kıskançlığı, Kadınlararası Rekabet, Eviçi İktidar Sorunu, İftira, Üvey Anne, Pencere,  Dağ Başı, Dirilme, Ölü Sevicilik, Çocuğunun Olmaması, Anka Kuşu, Perilerin İnsan İşlerine Karışması, Cadıların Varlığı,  İntikam, Yoksulluk, Kurnazlık, Sahtekârlık, Kurtarıcı Prens, Kurtarılan Prenses, İhtiyar Kadın, Sürekli tekrarlanan 3, 7 ve 40 sayıları, Aşk, Kara Sevda, Sevenlerin Ayrılması, Sevenlerin Buluşması, Kıskanılan Küçük Kardeş, Akıllı ve Güzel Küçük Kardeş, Sihirli Nesneler/Eşyalar/Sözler, Tekerlemeler,  vb.

Motif masallarda (aslında edebi eserlerde demek lazım) sürekli ele alınan, çeşitli biçimlerde işlenen, ilkçağlardan beri düşünce sistemimizin bir parçası olan, dilimize doladığımız, anlattığımız, aktardığımız, yazdığımız; desenler, arketipler, olay ve olgular, kalıplar, eylemler, sistemlerdir.

 

Hiç yorum yok: